събота, 23 декември 2023 г.

Постановката „Ухание на мъж” - съвременното модерно лице на Турция




Интервю на Ресмие МЮМЮН

Снимка: Авторът

Кърджалийци отново гледаха комедията от Азиз Несин „Ухание на мъж”, след като преди това имаха възможност да се запознаят с нея в рамките на фестивала „Перперикон 2010”.  Тя е продукция на театър „Провокации. Премиерата й бе още през февруари. Многократно е представена в София и страната. За новия сезон предстоят турнета из родните сцени и Турция, като специално ще бъде осигурено субтитри на турски език. Постановката е дело на директора на фестивала Петър Савчов, с когото направихме блиц-интервю.

- Господин Савчов, защо решихте да поставите именно тази пиеса?

-Ухание на мъж е една от най-хубавите световни комедии. Авторът на пиесата, турският драматург Азиз Несин, е бил номиниран за Нобелов лауреат. Той почина през 1995 г., но произведенията му надминаха границите на родината. Целта беше да покажем съвременната модерна култура на проевропейска Турция и да променим общата българска представа за нея от 19 век. Това е една комедия, много общочовешка, много забавна, не ангажира зрителя с изключително сложни проблеми, а по-скоро го кара да се забавлява и в крайна сметка той си почива. В нашето напрегнато ежедневие едно таково забавно представление мисля, че ни откъсва от проблемите поне за час и половина и ни прави по-добри. Защото смехът ни кара да се усмихваме, а усмихнатият човек винаги е по-добър.

-Лесно ли се справихте с режисурата?

-Работя с изключително добри артисти. Всичките са много големи професионалисти и са имали своите звездни мигове в различни театри. Например, Анна Петрова е актриса от Младежкия театър в София, тя озвучава различни телевизионни постановки. Петър Райжеков пък е изключителен актьор - водеща фигура на бившия вече театър „Сълза и смях”. В този смисъл всеки един от тях е автор на собствената си роля. При това положение на режисьора не му остава нищо трудно освен да организира екипа и да насочва целия спектакъл в желаната посока.

-Публиката беше силно впечатлена от музиката? Как я подбрахте?

- Музикалното оформление е работа на сина ми. Той предложи около 20 часа оригинална турска музика в различни стилове. В резултат музиката на постановката е само от турски автори. Стилът е по-скоро радиомикс, защото на сцената имаме едно радио, което се включва от време на време.

-В какво се състои конфликтът в спектакъла? 

-„Ухание на мъж” е комедия на ситуацията и на три брилянтно изградени характера от автора, които ние просто успяхме да разчетем добре. Обичам героите, защото са естествени, смешни, истински хора, а не измислени персонажи, като Супермен. Драматургичният конфликт е породен от сблъсъка между представите на героите за външния свят и действителността. Става въпрос за една жена от елита на обществото, генералска съпруга, която обаче след загубата на мъжа си обеднява и остава принудена да живее в мизерия. Другата, нейната приятелка, е една обикновена жена и никога не е имала нейните изискани маниери, но се оказва, че в момента живеят при едни и същи условия. И двете обаче, въпреки възрастта си, имат мечти и са оптимистично настроени към живота. Организират си малки празници, като 50-годишнината от сватбата на генералшата. Тя живее със спомена за мъжа си, които не са особено весели. „Докато бяхме женени 27 години нито веднъж не сме празнували сватбата, а от 23 г. я празнувам сама.”, парадоксално констатира вдовицата. Възрастните дами очакват в дома си сериен убиец и изнасилвач, представящ се за чиновник по газта, но се срещат с истински такъв чиновник, който няма такива наклонности. Напротив, той е много добър човек, и оттук произтичат всички грандиозни недоразумения в постановката.

28 ноември 2010, Информационна агенция Антен Ер /Antenne Air/-Хасково 

29 ноември-5 декември 2010, вестник „Заман-България“-София

3 декември 2010, вестник "Твоят ден" - регионално приложение на вестниците "24 часа" и "Труд" за Стара Загора, Хасково и Кърджали

събота, 9 декември 2023 г.

Kırcaali Müftüsü Beyhan Mehmed: Kul Hakkıyla Hacılığa Gidilmez




-Sayın Мüftümüz, İslâm dininde haccın önemini anlatır mısınız?

-Bismillâhirrahmanirrahim. Öncelikle hac İslâm’ın beş temel esasından biridir. Bunlardan tüm Müslümanlar için geçerli olanlar İslâm’ın temeli olan Allah’ın varlığının şeriki, benzeri yoktur inancıyla idrak edilmesi, son Peygamber Hazreti Muhammed’tir ilkesini kabullenmek, Allah adına beş vakit namaz kılmak ve Ramazan ayında da bir ay boyunca oruç tutmak. Bunun dışında zengin olan Müslümanlar için geçerli olanlar haccın ifası ve malın mülkün kırkta birinin verilmesi, yani genelde Ramazan ayı içinde uygulanan zekât. Hac ise Kurban Bayramı günlerinde yerine getirilen bir ibadet, yani imkânı olanın Allah-ü Teâla’nın evini ömründe bir kez ziyaret etmesi farzdır. Nitekim Peygamber Efendimizin doğdugu, İslâm’ı anlattığı, İslâm’ın geliştiği kutsal topraklar Mekke ve Medine’dir. Mekke, Allah-ü Teâla’nın evi olan Kâbe-i Muazzama’nın bulunduğu şehir. Medine de, Peygamberimizin 622 yılında Mekke’den Medine’ye göç ederek ömrünün 10 yılını geçirdiği şehir. Kabri Saaadetleri de Medine-i Münevvere’de Mesçid-i Nebevî’de bulunuyor. Orası için Efendimiz diyor ki, Mihrab ve minber arasındaki mekân cennet bahçelerinden biridir. Oraya girdiğiniz zaman o havayı teneffüz edin”. Bizlere nasip oldu yıllar öncesi hacca gittik. Oranın apayrı bir huzuru, saadeti var. Gerçekten orada cennetten bir iklim, bir iksir hissediliyor. 

-Hac ibadeti esnasında yapılan şeytan taşlamasının anlamı nedir? 

-Hac sembollerle yüklenmiş bir ibadettir. Yani şeytan taşlarken bir duvarı taşlamak değil. Yıllar öncesinde İbrahim’in (Aleyhisellâm) oğlu İsmail’i kurban etmesini rüyasında görüyor. Tabii ki, şeytan vesvese vermeye kalkışıyor. İsmail’in yaşını Kuran-ı Kerim belirli kılmıyor, ama çocuk yaştaydı diyor. Şeytan, İsmail’in yanına gidiyor ve Baban seni kurban etmek iştiyor. Oysa sen güzel bir çocuksun gelişeceksin, makam mülk sahibi  olacaksın. Babanın bu sahtekârlığına, çılgınlığına aldırış etme diyor. İbrahim (Aleyhisselâm), şeytanı görduğu gibi ona taş atıyor. Şeytan, Hacer validemize de gidıp ana yüreğini dağlamaya çalışıyor, şefkatini yokluyor. Fakat o da aynı şekilde karşılık veriyor: „Benim kocam peygamberdir, bildiğini Allah’tan bilir, dolayısıyla onun yaptığında hikmet vardır”, diyor ve şeytanı taşlıyor. Demek ki, hacıların taşlaması hırs, haset gibi duyguları içerecek şekilde taşlama olmalı, içimizdeki kötülüklerden sıyrılma duygusu olarak olmalıdır. Zaten Efendimiz’in (SAV) cihadı neydi?”, diye medyada uzun uzadıya tartışma yapılıyor. Çünkü cihad savaş olarak algılanmıyor, cihat insanın nefisle olan savаşıdır, yani içindeki kötülüğün atılmasıdır. Nitekim Mevlâna diyor ki Firavun da senin içindedir, Musa da. Sen Musa’yı yaşa”. Yani her insanın içinde kötülük duygusu var, ama onu örtbas etmesi, arındırması, cilalaması lâzım. Kötülüğü güzelliğe, ahlâksızlığı erdeme dönüştürmesi her Müslüman’ın temel hedefi olmalıdır. Orada bu hissediliyor. 

-Peki Kâbe’nin etrafındaki tavaflar ve zemzem kuyusundan nasip almalar? 

-İnsan her nereye giderse gitsin kendi dertleriyle birlikte gider. Ama Kâbeyi gördüğü anda Müslüman bir tek oraya ait olan mutluluk gözyaşı döker. Ve dünyanın dört bir yanından farklı uluslara mensup 4,5-5,5 milyon Müslümanlar Allah’ın Kâbe’sini tavaf ederken kendi aralarında bir sıkıntı, kargaşa yaşamıyorlar. Çünkü sırf Allah için oraya geldikleri için aralarında yardımlaşma ve dayanışma hat safhada hissediliyor. İbrahim’in (Aleyhisselâm) oğlu olmamıştı ve Sare validemiz ikinci bir eşle evlenmesine izin verdi. Fakat o eşten doğan İsmail’i Sare kıskanmaya başladı. Bundan dolayı da İbrahim (Aleyhisselâm), ilâhi bir emir olarak Hacer validemizi ve oğlunu alarak çorak topraklara, kimsenin olmadığı bir yere getirip, bugünün Kâbe’sine bıraktı. Hacer anamızın yanında birkaç günlük yiyecek vardı. Eşine  durumlarının sebebini sordu ve ilâhî bir yaklaşım olduğunu öğrenince teslimiyet gösterdi. Sular ve yiyecekler bitince ana yüreği dağlamaya başladı, Safa ve Merve tepeleri yüksek oldukları için oralara koşup su aramaya başladı, hızlı yürüyüşler yaptı. Bugün bu yürüyüşlere say diyoruz. Zaten hayatımız su arayışı değil mi aslında?! Çünkü bir damla su olmazsa hayatımız yok olacak. Dolayısıyla hac suyun kıymetini, kadrini bilmektir. O yürüyüşlerin dönüşünde baktı ki İsmail’in ayağını vurduğu yerden su fışkırmış. Bu suyun, binlerce yıl tükenmediğini göz önünde bulunduralım. Beş milyon hacı içiyor, memleketine gelirken  yirmişer, otuzar litre getiriyor tüketemiyor. Mekke, Medine sadece zemzem suyu tüketiyor ve bu suyun sonu gelmiyor. Rabb’im zemzemde şifalar vermiş. Her ne niyetle içilirse içilsin o müminin duasının kabul olunmasına vesile olacağını Peygamber Efendimiz beyan etmiş. 

-Haccın başka hikmetleri de var ? 

-Bunlarla birlikte asıl hikmeti haccin mahşer provasıdır. Yani erkekler mikat denilen sınırda günlük profesörlük, zenginlik elbiselerini çıkartacaklar, affınıza sığınarak, iç çamaşırı dahi olmadan,  üzerlerine iki örtü alacaklar - göbeğin üstünü, bir de belini kapatacaklar. Yani burada artık bütün insanlara Allah katında eşit damgası vurulacaktır. Nitekim Efendimiz, bunu bir hadisinde Allah katında üstün olanınız mal ve mülk ile değil, yakışıklı yönünüzle değil, iman ve takvayla olduğunu beyan ediyor. Kıyamet gününde insanların çırıl çıplak olacaklarını ve böylelikle hesap vereceklerini haber veriyor. Amaç kim daha fazla hayır yapabilecek, Kur’an okuyacak, Kâbe’yi tavaf edecek ve ardından Peygamber Efendimizin müjdesine nail olacak. Hacc-ı mebrur, yani Allah katında kabul edilmiş hacla Efendimiz, Allah’ın özel lütfu olarak adeta anamızdan yeni doğmuşçasına pırıl pırıl, günahsız, masum bir yapıya bürüneceğimizi, günahlarımızdan arınacağımızı söylüyor.   

-Haccın kabul olunması için hangi şartlar yerine getirilmeli? 

-İslâm’ın temel felsefesi korku ile ümit arasında dengeyi sağlamaktır. Bir insan çok fazla ibadet ettikçe kendini toplumdan üstün görmememeli. Ne kadar fazla ibadet edebiliyorsa o kadar haline şükretmeli. Buna İslâm’ın güzel boyutunda derler ki, bir insanın ömrü uzun olduğunda küçük olanına baktığında diyecek ki “Filan kardeşim benden üstün, çünkü daha çok yaşadı, daha çok ibadet etti ve böylelikle benden bir adım önde. Küçüğüne de baktığında diyecek ki “O benden daha az yaşadı, daha az günah işledi, benden hayırlıdır”. Karşıdaki insanı kendimizden küçük, hor görmek değil de, onu üstün görmeliyiz. Nitekim Şeyh Galip der ki „Кendini hor görme, küçük görme, sen dünyanın özüsün, yani varlığın Kâinatın yaradılış sebebidir. Dolayısıyla her insan Allah katında üstündür, yeter ki onun Kur’an’ına muhattap olsun. Hacca giden kardeşlerimize o düşünceyle yaklaşıyoruz. Özellikle Adem (Aleyhisselâm) babamız ile Hava anamızın Cennet’en çıkartılıp kovuldukları, dünyanın ücra köşelerine gönderildikleri zaman uzun uzadıya dua ettikleri ve netice itibariyle Peygamber Efendimizin adına bağış diledikleri için Arefe günü Arafat’ta buluştukları biliniyor. Orada bütün Müslümanların o gün bir araya toplanıp af diledikleri tövbe kapısı var. Samimiyetle yapılan bu tövbelere Allah-u Teâla icabet ediyor. Peygamber Efendimiz diyor ki Arefe gününü Arafat’ta ibadetle geçiren hacı benim günahım var diyorsa, günah işliyor”. Dolayısıyla orada günahlardan arınma var. Ama hacca giderken helalleşmek son derece önemli. Allah bütün günahları affediyor, şirk dahi, tövbe ettiğimiz taktirde, ancak kul hakkı önem arzediyor. Bundan dolayı hacı adaylarının önce anne ve babalarının ellerini öpüp helalleşmeleri lâzım, tartışmaları, küsüşmeleri olan insanlarla da helallik almak suretiyle o kutsal topraklara gitmeleri şart. Hac dönüşü de ben artık her şeyi başardım, günah işleyebilirim düşüncesiyle yaşamayacaklar. Bazıları ise hacca yaşlılık döneminde gidelim ki daha az günah işleyelim demeyecekler. Hacca mümkün mertebede gençlikte gitmek lazım.Çünkü oranın apayrı manevî bir havası var. Ot bitmez kuraklıkta Allah-u Teâla binlerce Müslümanları bir araya getiriyor. Müslümanlar’ın Kâbesi var, Hristiyanların da Vatikan’ları. Onlar bizden çok daha fazla zenginler, fakat benim bildiğim bugün Vatikan’a 200-300 000 Hristiyan gidiyor. Oysa Papa onları 38 dilde selâmlıyor. İlâveten klisenin ihtişamlı bir varlığı var. Aynı zamanda onları rahat ettirecek misafir ağırlamaları var. Kâbe’nin mütevazi bir yapısı var, ama milyonlarca Müslümanı celbediyor ve akın akın oraya gidiyorlar.

Söyleşi: Resmiye MÜMÜN

15 Kasım 2010, Kırcaali Haber Gazetesi Sitesi