вторник, 27 февруари 2024 г.

HÖH Kırcaali Milletvekili Remzi Osman: Devlet, Sofya Camisine Saldıranları Cezalandırmazsa, Irkçıların Yanındadır

 


- Sayın Osman, Sofya Banyabaşı Camii’nde Cuma namazında aşırı milliyetçi ve ırkçı Ataka partisinin gerçekleştirdiği çatışmayı nasıl değerlendireceksiniz?

-Aşırı milliyetçi ve ırkçı Ataka partisi sempatizanlarının Sofya, Banya
başı Camii’nde Cuma namazında cemaate saldırıları bugünlerde yaşanılan en acı olaylardan biri diyebilirim. Maalesef, bu olay dünyada Bulgaristan ile ilgili haberlerin ve yorumların başında yer alıyor. Yurt dışında insanlar, ülkemizde cami önünde yanan namazlıkları görüyorlar. Bu gerçekten çok kötü, acı bir olaydır. Fakat bundan daha kötü bir durum söz konusu. Ben geçen gün Razgrad (Hazargrad) bölgesinde Demir Baba Tekkesinde yapılan mitingde de söylemiştim, benim korktuğum şu ki, Bulgaristan'da böyle bir olayı alkışlayan bir grubun olmasıdır. İnternet aracılığıyla bu olayı yakından izliyorum, tabii ki, çoğu insanlar Ataka’yı kınıyorlar, ama onları destekleyen şovinist, faşist diyebileceğimiz bir grup mevcut. Bu grup eğer seçmen kazanmak için böyle hareketlerde bulunursa, bu demek ki, Bulgaristan'da bir grup ırkçı var. Bu insanlar azınlıkları kabul etmiyorlar, oysa azınlık nüfusunun sayısı az değil, yani ırkçılar tehlikeli bir ateşle oynuyorlar. Bu da korkutucu bir durumdur. Nasıl oluyor da bir belediye Cuma namazı öncesi caminin etrafında miting yapılmasını müsaade ediyor. Büyük soru bu, kim buna müsaade ediyor? Hoparlörler yüksekmiş, ezan sesi yüksekmiş. Efendim, eğer ezan sesi yüksekse, bu mesele gidip konuşulur, öyle midir, değil midir, anlaşılır. Mesela, kilisenin çanları vurduğu zaman beni hiç rahatsız etmiyor. Eğer beni bu ses rahatsız ediyorsa, gidip bu konuyu görüşürüm cemaatin yöneticileriyle. Ama kilise çanları beni rahatsız etmiyor. Eğer gerçekten, hoparlörlerin sesi yüksekse, cemaatin yönetimiyle görüşülür, acaba imkan var mıdır, yok mudur, sorunu çözmeye değerlendirilir. Fakat hiçbir yerde ibadet zamanında bir Müslümanın baskına uğraması hiçbir zaman kabul edilecek bir şey değil. Elbette ki, bu durumda sabırlı ve soğukkanlı olmak gerekiyor. Bu olayda suçlu olanların cezasını bulmaları için devletin sonuna kadar tüm gücünü kullanması lazım. Şu anda devlet, yani yargı, kanunlara dayanarak bunu yapmazsa, bence bunun ardından ülkemiz için iyi bir şey gelmeyecek. Milletvekili olarak benim yapabileceğim, Bulgaristan içinde ve dışında hareket ederek, bu meseleyi böyle bırakmamak. Hiç kimsenin aklından geçmesin ki, bu şekilde bizi korkutabilecekler. Tip insan olarak bizler, seçmenlerimiz de öyle, biri yanağımıza vurduğu zaman öbürüne de vurmasına izin vermiyoruz. Asla bunu isteyenlerin şansı yoktur.

-Hak ve Özgürlükler Hareketi
, bu olaya karşı nasıl tepki verecek?

-Hak ve Özgürlükler Hareketi'nin
(HÖH) bu olaya karşı çok büyük tepkisi olacak. Tüm devletin kurumları kullanılacak, yargı, yasama, yürütme ve diğer kurumların, yani tüm etkimizi bu meselenin çözümü için kullanacağız. Savcının bu olayı çok ciddi bir şekilde ele almasını isteyeceğiz, çünkü ibadet yerinde namaz sırasında Müslümanların basılması hiçbir yerde duyulmuş bir şey değildir. Bu olayı, Avrupa Parlamentosunda, Avrupa Komisyonunda, Avrupa Konseyinde, uluslararası toplantılarda gündeme getireceğiz. Ben Dışişleri ve Savunma Komisyonu Üyesi olarak çeşitli dış kurumlara gidiyorum. Bu konuyu kesinlikle İslam Konferansında da duyuracağım. Devletin bu olayda sorumlu olan kişilerin cezasını kesmesi gerekiyor. Eğer bu kişilere ceza verilmezse, devletin ırkçıların tarafını aldığını kabul etmek zorunda kalacağız. Zannediyorum ki devlet taraf almaz, çünkü Bulgaristan yargısına inanmak zorundayız. Bakalım, neticede ortaya ne çıkacak. Yargı bütün hükmü cesaretiyle, yani hakimler, savcılar, hep birlikte bu işin üzerine gitmezlerse, bu sorumluluktan kaçıyor demektir. Sorumluluktan kaçan insanların ise, belli başlı bir görevlerde kalmaya hakkı yoktur.

-A
taka’nın bu girişimini devletin desteklediğini mi ima ediyorsunuz?

-Yok, ifademi şöyle açıklayayım. Bulgaristan yasalarına göre
yerel idareler devletin bir parçasıdır. Belediye Yasasına göre bir mitingin olacağını veya olmayacağına kararı belediye yönetimi verir. Bu miting için sorumlu olan Sofya Büyükşehir Belediye Başkanı'nın yardımcısıdır. Kendisi çok iyi tanıdığım (eskiden milletvekiliydi) İvan Sotirov'tur. İşte Ataka’cılar, bu Belediye Başkan Yardımcısının mitingi müsaade ettiğini savunuyorlar. Bir Belediye Başkan Yardımcısı, kim olursa olsun, eğer bir cami dolayında böyle bir mitingin yapılmasına izin veriyorsa, bence bu bilinçli olarak yapılmıştır. Onun için de bu kişi bunun sorumluluğunu taşımak zorundadır. Biraz önce devlet derken, bunu kastetmiştim. Fakat asıl devletten biz başka bir şey istiyoruz. Devlet yerinde bir devlet ise, bu olayın sorumlularından hesap aramak zorundadır. Hem buna izin veren kişi, hem ibadet yerinde Müslümanlara saldıran kişiler cezalarını alıp, hakkın, adaletin, kanunun yerine gelmesi gerekiyor. Bu olayda mutlaka savcının devreye girmesi gerekiyor. Bu olayla ilgili çirkin yorumlar da yapılıyor. Akşam TV'de Başbakan Boyko Borisov'un yorumunu izledim ve onu kabul etmiyorum. Kendisi, "Bu olaydan kimi partiler kar payı çıkarmaya çalışıyorlar" diyor. Bir caminin basıldığı halde, üstelik bizler de Müslüman'ız, susmamızı mı bekliyorlar?! Aynı şekilde bir kilise basılsa, gene aynı tepkiyi vereceğiz. Bir kiliseye bağışta bulunduğumuz zaman alkışlanıyoruz, bir camiye bağışta bulunduğumuzda ise kökten dinci oluyoruz. Tabii ki, böyle bir şey olamaz. Mesela, siyasetçilerin kafasında böyle bir düşünce geziyor. Kırcaali'de ikinci bir caminin temelini atılmasını bekliyoruz. Belediye Başkanı Hasan Azis'in, bugün yarın Prileptsi (Salifler) semtinde yeni bir cami inşaatına başlanılmasına izin vermesini bekliyoruz. Bulgaristan'ın bu bölgesinde nüfusunun yüzde yetmişi Müslüman'sa cami kurulmasının ne sakıncası olabilir. Eğer bir dini örgüt ibadet yeri kurmak isterse, devletin yardımcı olması gerekiyor. Oysa Başbakan, Müslümanlara saldırı yapıldığı zaman, "Ataka ile HÖH seçmen kazanmak için birbirlerini karşı karşıya getiriyorlar" diyor. Bizlere saldırmışlar, elimizi, kolumuzu bağlı mı tutalım ki, bizi dövsünler, camiyi yaksınlar, bizden bu mu bekleniliyor?! Öyle bir şey olmayacak. Hep söylediğimiz bir şey, haklar verilmez, haklar alınır. Millet hakkını savunacak, icap ederse caminin önünde gövdesiyle hakkını savunacak.

-Volen Siderov
, bu tür hareketlerle ne yapmak istiyor?

-Şimdi ben bunu bilemem, onun teknik sekreteri değilim, ama o, ipin ucunu kaçırmış bir insan. Çünkü konuşmalarını dinliyoruz, görüşlerini görüyoruz. Siderov, devletin içinde bir ırkçılık siyaseti yönetiyor. Bütün bunda en acı olay, bu partinin hükümetin koalisyon ortağı olmasıdır. Asıl düşündürücü olay budur zaten. Resmi olarak
Avrupa Birliği (AB) önünde biz ortak değiliz diyorlar, ama nasıl o zaman hükümet ayakta, yüzde 51 oyu yok. ATAKA, açık açığa hükümete ortak. Volen Siderov'un çeşit çeşit konuşmalarını çok yakından takip ediyoruz. O, genelde Türklere ve Müslümanlara karşı konuşuyor, diğer azınlıklara karşı değil. Hareketleri de zaten bunu gösteriyor. Ataka’cılar, kafalarındaki 17. yüzyıla ait bazı görüşleri sahneye koyuyorlar. Bugün 21. yüzyılda olduğumuzun farkında değiller sanki.
Besbelli ki, bu durumda birileri bizden hemen bir tepki bekliyor. Yok, biz sabırlıyız, fakat sabrımızın korkuyla alakası yok. Bundan eminim ki, kimileri Türk ve Müslüman halkının sabrını korku şeklinde yorumlayabilir. Ama öyle bir şey yok. Sabırlı olmak korku değil, sabırlı olmak doğru bir karardır. Elbette biz gereken cevabı vereceğiz. Hiçbir kimsenin bunda şüphesi olmasın. Bunun için Avrupa'nın çeşitli kurumlarına başvuracağız. Başmüftülük krizinde nasıl İslam Konferansı
na kadar erdiysek, aynı şekilde Birleşik Milletler Teşkilatından sonra dünyada ikinci büyük bu örgütün Balkan Sorumlusu olan Genel Başkan Yardımcısına Banyabaşı Camii olayını rapor edeceğim, olup biteni ayrıntılarıyla bildireceğim. Biz bu olayın peşini bırakmazsak, İslam Konferansı da bırakmayacak. Zaten bu olay AB içinde bile büyük tepkilere neden oldu. Bulgaristan'ın dış ülkelerdeki yatırım imajı sarsıldı. Bir Müslümanın camide yüzünün gözünün kana boyandığını gösteren bir resmin dünyada görünmesi Bulgaristan'da etnik bir problem yaşandığını gösteriyor. Bu durumda yabancılar buraya gelip de, on, yirmi, otuz milyon Euro yatırımında bulunmazlar.
Ataka gibi partiler sadece ırkçıları teşkilatlandırmıyor, dışarıdan Bulgaristan'a yatırım gelmesini de engelliyor. Yani bu olay, Bulgaristan'ın ekonomisine de yansıyor. Düşünmek gerekiyor: A
taka, bunu neden yaptı? Arkasında başka bir devletler, başka bir güçler duruyor mu? İşte bunu artık, zaman gösterecek. Bizler bu sorunun cevabini bilmiyoruz, sadece tahmin ediyoruz.


Söyleşi: Resmiye MÜMÜN

23 Mayıs 2011, Kırcaali Haber Gazetesi Sitesi

1 Haziran 2011, Kırcaali Haber Gazetesi

вторник, 20 февруари 2024 г.

Çiftçiler, Alternatif Tarım Olarak Yemişçiliğe ve Hayvan Bakıcılığına Yönelmeli






Kırcaali Belediyesi Tarım Dairesi Başkan Yardımcısı Delço Toçev 32 yıldır çiftçilik sektöründe görev yapmaktadır. Onunla tarım üzere yaptığımız söyleşiyi sunuyoruz.

-Sayın Toçev, tarımda gördüğünüz en büyük problem nedir?

-Şu anda tarımda en büyük problem insan kaynaklarında. İnsanlarımızın toprak ile bağlantısı kopmuş durumdadır. Bu, gençlerin toprak işlemek istememesinden değil, sektörde ödenişin zayıf olmasından kaynaklanır. Onlar aynı işi yabancı bir ülkede yapmayı tercih ediyorlar. Çünkü bir tütün üreticisi emeğinin karşılığı olarak Bulgaristan ile kıyasla, örneğin Yunanistan'da, kat kat daha fazla para alıyor. Fakat tarım sektöründe en büyük ve en önemli sorun toprak mülkiyetiyle ilgilidir. Bulgaristan hukuk sistemi toprak sahibi olmak isteyen çiftçilere bir sürü engeller yaratıyor. Zorluk, çoğu çiftçilerin toprak sahibi değil de, onların varisleri olduğundan ileri geliyor. Toprak bölük bölük, cılız, tarım üretimi düzenlemek çok zor, hatta imkansız. Üstelik bizim bölgede ise toprak az verimlidir.

-Bu sorun sizce nasıl çözülebilir?

-Bunun için devlet kararı olmalı. Bu yönde bence ilk önce toprak için vergi ödenmesi gerekli. Amaç, toprağı işlemeyen kişinin mülkiyetten vazgeçip devlete vermesidir. İkinci, devlet toprak ve mali araç fonu kurup arazilerini işlemeyen vatandaşların topraklarını almalı. Böylece bu araziler, tarımcılık yapmak isteyenlere verilebilecek. Çiftçilikte üretim araçları çok önemli. Şu anda ise kullanılan tehnoloji çok eski. İnsanların yeni makine ve envanter almaya mali kaynakları yetersiz. Bu da tarımın gelişmesini engelliyor. Bizde tarım hala ilkel düzeyde, yani 50 yıl geriye dönük. Çünkü çiftçinin kullandığı aletler ilkel çağda kullanılan çapa, kazma, kürek, tırpan vs. ve böylece etkili bir üretim gerçekleştirilemez.

-Bölgede alternatif tarım ne yönde gelişebilir?

-Kırcaali bölgesinde çiftçiler alternatif tarım olarak yemişçiliğe yönelmeli. Kiraz, erik, bağ yetiştirmek için uygun topraklar mevcut. Örneğin, Oreşnitsa (Hasımlar) köyü yöresinde altı yıldır çok güzel cins kirazlar yetiştiriliyor. Kirazları satın alan Varna'da bir şirketin sahibi, ülkenin diğer yerlerinde yetiştirilen kirazlardan daha tatlı olduklarını söylüyor. Bu mikrobölgenin özelliklerinden ileri geliyor. Oreşnitsa'da güneş ısıtması görülüyor. Kiraz bizim bölgede perspektifi olan bir yemiş. Aynı zamanda bölgede potansyel olarak eskiden olduğu gibi hayvan bakıcılığı geliştirilebilir. Koyun, keçiye bakılabilir. Sığır bakıcılığı ise bilim açısından yönetilmeli ve öncelikle et yönünde gelişmeli. Çoğu durumda insanlar, hatta Türkiye'de ve başka ülkelerde, burada üretilen etin tadını hissediyorlar ve onun daha kaliteli olduğunu ifade ediyorlar. Etin tadı ve kalitesi burada yetişen ot çeşitliliğinden ileri geliyor. Şu anda insanlar bir iki inekle geçinmeye çalışıyorlar. Ne yazık ki, köylerde hayvanlar ilkel ahırlarda bakılıyor ve sütte temizliğe erişmek çok güç bir iş. Böylece bölgede üretilen süt temizlik bakımından Avrupa Birliği (AB) standartlarına uymuyor. Kırcaali ilçede sığır beslenen sadece beş çiflik birinci kategori olarak değerlendirildi. Çifliklerde hayvanların sayısına göre, buzdolap olması şart. Sığırcılıkta AB'nin uyguladığı süt kotası açısından sınırlama söz konusu.

-Gençler nasıl tarımı sevebilirler?

-Kırcaali'de Tarım
Koleji ve Tarım Lisesi var. Bu okulları ikmal edenlere öncelik verilip, tarım üretimi yapmalarına imkan sağlanabilir. Çünkü bu gençler tarım okumuşlar ve onu çalışmaya hevesliler. Onlara devlet iş için daha elverişli koşullar yaratması gerekiyor.

-Tütüncülük için ne düşünüyorsunuz?

- Bulgar hükümeti tütün üreticiliğini savunmayı başaramadı. Mesela Yunanistan'a bakarsak, orada koşullar bir başka. Bizde şimdi, Yunanistan'da ve eskiden burada tütüne ödenilen paranın yarısı veriliyor. Tütün üretimi gelişecek, fakat ödeme buna engel olacak. Artık prim ödenmeyecek. İki yıldır hükümet tütün üreticilerini yardımlamaya çalışıyor, onların alternatif üretim bulmalarına çaba gösteriyor. Fakat bence hükümet tütüncüler için yeterince yardım yapmıyor. Tütüncüler şu anda kendi haline bırakılmış ve tütün alan şirketler onlarla neredeyse alay ediyorlar.

Söyleşi: Resmiye MÜMÜN

27 Nisan 2011, Kırcaali Haber Gazetesi Sitesi

4 Mayıs 2011, Kırcaali Haber Gazetesi

сряда, 14 февруари 2024 г.

Şabanali Ahmed: İstinaf Mahkemesi’nin kararı bize hayırlı bir haftada geldi




Dün Sofya İstinaf Mahkemesi kararıyla aylardır gündemi meşgul eden Başmüftülük sorununa son verildi. Nihai ve temyiz edilemez karara göre, 12 Şubatta Sofya'da düzenlenen Olağanüstü Ulusal Müslüman Konferansında yeniden seçilen Bulgaristan Müslüman Dini yönetimi sicile geçirilmiştir. Böylece Başmüftü olarak Mustafa Aliş Hacı ve Bulgaristan Müslümanları Yüksek İslam Şura Başkanı Şabanali Ahmed kanunen tanınmışlardır. Konuyla ilgili soruları Şabanali Ahmed cevapladı.

-Sayın Ahmet, Sofya İstinaf Mahkemesinin aldığı kararını nasıl değerlendireceksiniz?

-Öncelikle Bulgaristan Müslümanlarına bu kararın hayırlı olmasını temenni ediyorum. Dediğiniz gibi, 20 Nisan'da Bulgaristan İstinaf Mahkemesi 12 Şubat 2011 tarihli konferansla ilgili kararını açıkladı ve konferansın yasal olduğunu, hukuki zemini olduğunu ve tescil edilmesi gerektiğini açıklayarak, Sofya Şehir Mahkemesi'nin bir an önce kayıtlarına geçirilmesini istedi. Şimdi bu kararı değerlendirirken tam bir seneyi değerlendirmek lazım aslında. Bildiğiniz üzere 12 Mayıs 2010 tarihinden beri Bulgaristan'daki Müslümanlar çok ciddi sıkıntılara maruz kaldılar, had safhada sorunlar yaşadılar. 12 Mayıs'tan beri var olan bir düzen altüst oldu. Bulgaristan Müslümanlarını kimin temsil ettiği neredeyse şüphe altına girdi. Ve bu sıkıntılardan çıkmak için son olarak da 29 Kasım 2010’da Bulgaristan Başmüftülüğünün merkez binasının mühürlenmesi Müslümanları yeniden konferansa gitmelerine sevk etti. Bu çerçevede de 8 Aralık 2010 tarihli Şura oturumunda alınan kararla 12 Şubat'ta kongre yapılması kararlaştırıldı. Bununla beraber Bulgaristan'da bulunan encümenliklerden toplanılan 4 000 imzayla bu kongrenin bir an önce yapılması desteklendi. Bundan önce de 215 000 imza toplanarak bu problemin çözülmesi istenilmişti. Bütün bunlar göz önünde bulundurularak, 12 Şubat'ta biz bir konferans gerçekleştirdik ve orada oy birliğiyle Başmüftü, Yüksek İslam Şura Başkanı ve Şura üyeleri seçildi ve aynı anda tüzük değişikliği yapıldı. Konferansta alınan kararlardan sonra, biz Sofya Şehir Mahkemesine rutin prosedür olarak kayıt için başvurduk. Ama bir hafta, on gün içerisinde, Sofya Şehir Mahkemesi bize konferansın yasal olmadığı gerekçesiyle kararın bizzat Gencev tarafından, yani 1996 Şurası tarafından alınması gerektiğini söyleyerek reddetti. Ancak biz hep şunu söyledik, "96 Şurası şu an karar alabilecek pozisyonda değil. 96 Şurasından var olan mevcut üyelerin birçoğu vefat etmiş. Haliyle tüzüklerine göre Şura oturumu gerçekleştirememekteler. Onun için de biz, 96 yönetimini de 12 Şubat'ta yapılacak olan konferansa davet edelim ve adaylıklarını koysunlar, oylamada kim kazanırsa karşı taraf veya bütün Müslümanlar saygı duysunlar, devlet de bu kararları tanısın dedik. Maalesef, onlardan dört üyeden başka gelen olmadı. Bu gibi konferanslara Nedim Gencev zaten hiçbir zaman katılmamıştır. Onun için biz yaptığımız konferansı Sofya Şehir Mahkemesi reddedince İstinaf Mahkemesine temyize götürdük. Ve Mahkeme de bu gerekçeleri göz önünde bulundurarak, var olan imzaları ve 8 Aralık 2010 tarihinde alınan Şura kararını ve buna ilaveten 96 Şurasının hem 5 senelik olan dönemlerinin sona erdiğini ve karar alma durumlarının olmadığını göz önünde bulundurarak, son konferansı tescil etti, yürürlüğe soktu. Bu karar bizim için hakikaten önemli bir tarih ve gelişme. Bütün Müslümanlar muhtemelen rahat bir nefes alacaklar. Çünkü sonunda hak yerini buldu. Temenni ediyoruz ki, bu karar bütün Bulgaristan Müslümanlarına ve dünyadaki İslam alemine hayırlı olur.

-İstinaf Mahkemesi'nin kararı temyiz edilemez değil mi?

-Evet, bu karar temyize açık değil, kesin bir karar ve temyiz edilemez. En azından şu aşamada tescille ilgili uğraşacak sıkıntımız kalmadı. En kısa zamanda da kararla ilgili resmi yazışmaları tamamlayarak, görevimize başlamayı düşünüyoruz.

-Bulgaristan Müslümanlarının tarihinde belki de ilk kez Başmüftülük binası mühürlendi. Binanın kapıları ne zaman açılacak?

-Dediğim gibi zaten bizi konferansa götüren mesele Başmüftülüğün merkez binasının 29 Kasım 2010 tarihinde mühürlenmesi olmuştu. Bundan sonra acilenn bir konferans yapmamız gerekti. Çünkü bu bina böyle mahzun kalamazdı. Yıllardır bu bina Bulgaristan Müslümanlarının merkez kalesi olarak değerlendirilen, önem taşıyan, oradan Bulgaristan Müslümanlarının dini hakları savunulan veya dini ibadetlerine yön verilen, idare edilen pozisyondadır. Belki de Bulgaristan tarihinde Başmüftülük faaliyete geçeli böyle olay ilk defa olmuştur. Bu akıla gelmeyen olay herkesi çok üzdü. Başmüftülük binasına girişimizin en kısa zamanda olmasını düşünüyoruz. Sofya Şehir Mahkemesinden kaydımızı alır alamaz, ilk işimiz Bulgaristan'daki Başmüftülüğün merkez binasına girmek olacak. Bütün kış kapalı olduğundan içerde muhtemelen biraz hasar olmuş olacak. Kısa bir tamirattan sonra kısa bir zamanda yeniden işlerimize devam etmek niyetindeyiz.

-Bu arada, son aylarda bazı
bölge müftülüklerini Albay Nedim Gencev'in adamları zorla ele geçirmişti. Bununla ilgili ne yönde işlemleriniz olacak?

-Ele geçirilen sadece Filibe'deki Müftülük binasıdır. Maalesef bizim, elden kaçırdığımız, bir şekilde destek bulamadığımız, oradaki çevresiyle de biraz da siyasi güçle diyelim, Encümenlik ve Müftülük olarak da kaybetmiştik. Diğer birkaç yerde de kaybettiğimiz encümenlikler oldu. Vidin ve Rusçuk'ta da hafif problem yaşandı. Ama bütün hepsi bilinen durumdalar. İlk olarak biz, yeni encümenliklerimizi, 2011 konferansındaki kabul edilen tüzüğe göre, tescil edip, resmi olarak kargaşaya sebep vermeden devlet makamlarının  yardımıyla makamlarımıza girip çalışmalarımıza devam edeceğiz.

-Artık yasal bir yönetim olarak
gelecekte hedefleriniz nedir?

-Rutin olarak bildiğiniz üzere biz, bir senedir boğuşsak da, birçok işimizi bırakmadık. Hatta İstinaf Mahkemesinin kararı, bize hayırlı bir haftada geldi. Bu hafta Bulgaristan'da Kutlu Doğum Haftası olarak ilan edildi ve kutlanıyor. Biz etkinliklerdeyken bu hayırlı haberi öğrendik. Bu da bize bu hayırlı haftanın ikramı oldu diyebiliriz. Ama yasal olarak dediğiniz gibi bizim şimdi ilk yapacağımız iş, normal resmiyetimizi kazandıktan sonra bölge müftülerini tayin etmemiz olacak. Tüzüğe göre bu yetki Şuranın ve Şuraya verilen adaylıklar çerçevesinde bölge müftüleri atanacak. O bölge müftülerinin de malum yerleşim yerlerinde görevlerine başlayabilmeleri için gereken zemin sağlanacak. Bununla beraber artık o bölge müftülükleri ve Başmüftülük, rutin olarak yaptığı Kuran kursları, seminerler, diğer bütün çalışmalar, vakıf mallarının hepsi baştan sona gözden geçirilecek, çünkü elimizde ne var, ne yok, bir senedir satılan var mı, onların hiç birisini çok net olarak bilmiyoruz. O tablo bir kere çıkarılacak ve bundan sonra eldeki, avuçtakiyle bütün çalışmalara hızla devam edilecek.

- Biliyorsunuz Kırcaali Haber gazetesi olarak
Başmüftülüğün tüm problemlerini, tüm gelişmeleri biz anında dünyada yaşayan soydaşlarımıza, kardeşlerimize duyurmaya çalıştık. Son olarak okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?

-Kırcaali Haber bizim için önemli bir site ve bununla beraber bir gazete, çünkü hem internet sitesi olarak, hem gazete olarak Bulgaristan'da hizmet veren değerli bir haber ajansı. Demek istediğimiz şu, dün belki de birçok insan ilk olarak özellikle yurt dışındakilerin veya yurt içindekilerin birçoğu, Kırcaali Haber'den bu haberi duymuş oldular, Başmüftülüğün davasının kazanmasını öğrenmiş oldular. Bizim temennimiz, bu doğrultuda Kırcaali Haber Gazetesi hızla ve doğru haber yaparak devam etmesi, okuyucularına ulaşması ve kendilerine başarılar diliyoruz.

Söyleşi: Resmiye MÜMÜN

22 Nisan 2011, Kırcaali Haber Gazetesi Sitesi

4 Mayıs 2011, Kırcaali Haber Gazetesi