събота, 23 декември 2023 г.

Постановката „Ухание на мъж” - съвременното модерно лице на Турция




Интервю на Ресмие МЮМЮН

Снимка: Авторът

Кърджалийци отново гледаха комедията от Азиз Несин „Ухание на мъж”, след като преди това имаха възможност да се запознаят с нея в рамките на фестивала „Перперикон 2010”.  Тя е продукция на театър „Провокации. Премиерата й бе още през февруари. Многократно е представена в София и страната. За новия сезон предстоят турнета из родните сцени и Турция, като специално ще бъде осигурено субтитри на турски език. Постановката е дело на директора на фестивала Петър Савчов, с когото направихме блиц-интервю.

- Господин Савчов, защо решихте да поставите именно тази пиеса?

-Ухание на мъж е една от най-хубавите световни комедии. Авторът на пиесата, турският драматург Азиз Несин, е бил номиниран за Нобелов лауреат. Той почина през 1995 г., но произведенията му надминаха границите на родината. Целта беше да покажем съвременната модерна култура на проевропейска Турция и да променим общата българска представа за нея от 19 век. Това е една комедия, много общочовешка, много забавна, не ангажира зрителя с изключително сложни проблеми, а по-скоро го кара да се забавлява и в крайна сметка той си почива. В нашето напрегнато ежедневие едно таково забавно представление мисля, че ни откъсва от проблемите поне за час и половина и ни прави по-добри. Защото смехът ни кара да се усмихваме, а усмихнатият човек винаги е по-добър.

-Лесно ли се справихте с режисурата?

-Работя с изключително добри артисти. Всичките са много големи професионалисти и са имали своите звездни мигове в различни театри. Например, Анна Петрова е актриса от Младежкия театър в София, тя озвучава различни телевизионни постановки. Петър Райжеков пък е изключителен актьор - водеща фигура на бившия вече театър „Сълза и смях”. В този смисъл всеки един от тях е автор на собствената си роля. При това положение на режисьора не му остава нищо трудно освен да организира екипа и да насочва целия спектакъл в желаната посока.

-Публиката беше силно впечатлена от музиката? Как я подбрахте?

- Музикалното оформление е работа на сина ми. Той предложи около 20 часа оригинална турска музика в различни стилове. В резултат музиката на постановката е само от турски автори. Стилът е по-скоро радиомикс, защото на сцената имаме едно радио, което се включва от време на време.

-В какво се състои конфликтът в спектакъла? 

-„Ухание на мъж” е комедия на ситуацията и на три брилянтно изградени характера от автора, които ние просто успяхме да разчетем добре. Обичам героите, защото са естествени, смешни, истински хора, а не измислени персонажи, като Супермен. Драматургичният конфликт е породен от сблъсъка между представите на героите за външния свят и действителността. Става въпрос за една жена от елита на обществото, генералска съпруга, която обаче след загубата на мъжа си обеднява и остава принудена да живее в мизерия. Другата, нейната приятелка, е една обикновена жена и никога не е имала нейните изискани маниери, но се оказва, че в момента живеят при едни и същи условия. И двете обаче, въпреки възрастта си, имат мечти и са оптимистично настроени към живота. Организират си малки празници, като 50-годишнината от сватбата на генералшата. Тя живее със спомена за мъжа си, които не са особено весели. „Докато бяхме женени 27 години нито веднъж не сме празнували сватбата, а от 23 г. я празнувам сама.”, парадоксално констатира вдовицата. Възрастните дами очакват в дома си сериен убиец и изнасилвач, представящ се за чиновник по газта, но се срещат с истински такъв чиновник, който няма такива наклонности. Напротив, той е много добър човек, и оттук произтичат всички грандиозни недоразумения в постановката.

28 ноември 2010, Информационна агенция Антен Ер /Antenne Air/-Хасково 

29 ноември-5 декември 2010, вестник „Заман-България“-София

3 декември 2010, вестник "Твоят ден" - регионално приложение на вестниците "24 часа" и "Труд" за Стара Загора, Хасково и Кърджали

събота, 9 декември 2023 г.

Kırcaali Müftüsü Beyhan Mehmed: Kul Hakkıyla Hacılığa Gidilmez




-Sayın Мüftümüz, İslâm dininde haccın önemini anlatır mısınız?

-Bismillâhirrahmanirrahim. Öncelikle hac İslâm’ın beş temel esasından biridir. Bunlardan tüm Müslümanlar için geçerli olanlar İslâm’ın temeli olan Allah’ın varlığının şeriki, benzeri yoktur inancıyla idrak edilmesi, son Peygamber Hazreti Muhammed’tir ilkesini kabullenmek, Allah adına beş vakit namaz kılmak ve Ramazan ayında da bir ay boyunca oruç tutmak. Bunun dışında zengin olan Müslümanlar için geçerli olanlar haccın ifası ve malın mülkün kırkta birinin verilmesi, yani genelde Ramazan ayı içinde uygulanan zekât. Hac ise Kurban Bayramı günlerinde yerine getirilen bir ibadet, yani imkânı olanın Allah-ü Teâla’nın evini ömründe bir kez ziyaret etmesi farzdır. Nitekim Peygamber Efendimizin doğdugu, İslâm’ı anlattığı, İslâm’ın geliştiği kutsal topraklar Mekke ve Medine’dir. Mekke, Allah-ü Teâla’nın evi olan Kâbe-i Muazzama’nın bulunduğu şehir. Medine de, Peygamberimizin 622 yılında Mekke’den Medine’ye göç ederek ömrünün 10 yılını geçirdiği şehir. Kabri Saaadetleri de Medine-i Münevvere’de Mesçid-i Nebevî’de bulunuyor. Orası için Efendimiz diyor ki, Mihrab ve minber arasındaki mekân cennet bahçelerinden biridir. Oraya girdiğiniz zaman o havayı teneffüz edin”. Bizlere nasip oldu yıllar öncesi hacca gittik. Oranın apayrı bir huzuru, saadeti var. Gerçekten orada cennetten bir iklim, bir iksir hissediliyor. 

-Hac ibadeti esnasında yapılan şeytan taşlamasının anlamı nedir? 

-Hac sembollerle yüklenmiş bir ibadettir. Yani şeytan taşlarken bir duvarı taşlamak değil. Yıllar öncesinde İbrahim’in (Aleyhisellâm) oğlu İsmail’i kurban etmesini rüyasında görüyor. Tabii ki, şeytan vesvese vermeye kalkışıyor. İsmail’in yaşını Kuran-ı Kerim belirli kılmıyor, ama çocuk yaştaydı diyor. Şeytan, İsmail’in yanına gidiyor ve Baban seni kurban etmek iştiyor. Oysa sen güzel bir çocuksun gelişeceksin, makam mülk sahibi  olacaksın. Babanın bu sahtekârlığına, çılgınlığına aldırış etme diyor. İbrahim (Aleyhisselâm), şeytanı görduğu gibi ona taş atıyor. Şeytan, Hacer validemize de gidıp ana yüreğini dağlamaya çalışıyor, şefkatini yokluyor. Fakat o da aynı şekilde karşılık veriyor: „Benim kocam peygamberdir, bildiğini Allah’tan bilir, dolayısıyla onun yaptığında hikmet vardır”, diyor ve şeytanı taşlıyor. Demek ki, hacıların taşlaması hırs, haset gibi duyguları içerecek şekilde taşlama olmalı, içimizdeki kötülüklerden sıyrılma duygusu olarak olmalıdır. Zaten Efendimiz’in (SAV) cihadı neydi?”, diye medyada uzun uzadıya tartışma yapılıyor. Çünkü cihad savaş olarak algılanmıyor, cihat insanın nefisle olan savаşıdır, yani içindeki kötülüğün atılmasıdır. Nitekim Mevlâna diyor ki Firavun da senin içindedir, Musa da. Sen Musa’yı yaşa”. Yani her insanın içinde kötülük duygusu var, ama onu örtbas etmesi, arındırması, cilalaması lâzım. Kötülüğü güzelliğe, ahlâksızlığı erdeme dönüştürmesi her Müslüman’ın temel hedefi olmalıdır. Orada bu hissediliyor. 

-Peki Kâbe’nin etrafındaki tavaflar ve zemzem kuyusundan nasip almalar? 

-İnsan her nereye giderse gitsin kendi dertleriyle birlikte gider. Ama Kâbeyi gördüğü anda Müslüman bir tek oraya ait olan mutluluk gözyaşı döker. Ve dünyanın dört bir yanından farklı uluslara mensup 4,5-5,5 milyon Müslümanlar Allah’ın Kâbe’sini tavaf ederken kendi aralarında bir sıkıntı, kargaşa yaşamıyorlar. Çünkü sırf Allah için oraya geldikleri için aralarında yardımlaşma ve dayanışma hat safhada hissediliyor. İbrahim’in (Aleyhisselâm) oğlu olmamıştı ve Sare validemiz ikinci bir eşle evlenmesine izin verdi. Fakat o eşten doğan İsmail’i Sare kıskanmaya başladı. Bundan dolayı da İbrahim (Aleyhisselâm), ilâhi bir emir olarak Hacer validemizi ve oğlunu alarak çorak topraklara, kimsenin olmadığı bir yere getirip, bugünün Kâbe’sine bıraktı. Hacer anamızın yanında birkaç günlük yiyecek vardı. Eşine  durumlarının sebebini sordu ve ilâhî bir yaklaşım olduğunu öğrenince teslimiyet gösterdi. Sular ve yiyecekler bitince ana yüreği dağlamaya başladı, Safa ve Merve tepeleri yüksek oldukları için oralara koşup su aramaya başladı, hızlı yürüyüşler yaptı. Bugün bu yürüyüşlere say diyoruz. Zaten hayatımız su arayışı değil mi aslında?! Çünkü bir damla su olmazsa hayatımız yok olacak. Dolayısıyla hac suyun kıymetini, kadrini bilmektir. O yürüyüşlerin dönüşünde baktı ki İsmail’in ayağını vurduğu yerden su fışkırmış. Bu suyun, binlerce yıl tükenmediğini göz önünde bulunduralım. Beş milyon hacı içiyor, memleketine gelirken  yirmişer, otuzar litre getiriyor tüketemiyor. Mekke, Medine sadece zemzem suyu tüketiyor ve bu suyun sonu gelmiyor. Rabb’im zemzemde şifalar vermiş. Her ne niyetle içilirse içilsin o müminin duasının kabul olunmasına vesile olacağını Peygamber Efendimiz beyan etmiş. 

-Haccın başka hikmetleri de var ? 

-Bunlarla birlikte asıl hikmeti haccin mahşer provasıdır. Yani erkekler mikat denilen sınırda günlük profesörlük, zenginlik elbiselerini çıkartacaklar, affınıza sığınarak, iç çamaşırı dahi olmadan,  üzerlerine iki örtü alacaklar - göbeğin üstünü, bir de belini kapatacaklar. Yani burada artık bütün insanlara Allah katında eşit damgası vurulacaktır. Nitekim Efendimiz, bunu bir hadisinde Allah katında üstün olanınız mal ve mülk ile değil, yakışıklı yönünüzle değil, iman ve takvayla olduğunu beyan ediyor. Kıyamet gününde insanların çırıl çıplak olacaklarını ve böylelikle hesap vereceklerini haber veriyor. Amaç kim daha fazla hayır yapabilecek, Kur’an okuyacak, Kâbe’yi tavaf edecek ve ardından Peygamber Efendimizin müjdesine nail olacak. Hacc-ı mebrur, yani Allah katında kabul edilmiş hacla Efendimiz, Allah’ın özel lütfu olarak adeta anamızdan yeni doğmuşçasına pırıl pırıl, günahsız, masum bir yapıya bürüneceğimizi, günahlarımızdan arınacağımızı söylüyor.   

-Haccın kabul olunması için hangi şartlar yerine getirilmeli? 

-İslâm’ın temel felsefesi korku ile ümit arasında dengeyi sağlamaktır. Bir insan çok fazla ibadet ettikçe kendini toplumdan üstün görmememeli. Ne kadar fazla ibadet edebiliyorsa o kadar haline şükretmeli. Buna İslâm’ın güzel boyutunda derler ki, bir insanın ömrü uzun olduğunda küçük olanına baktığında diyecek ki “Filan kardeşim benden üstün, çünkü daha çok yaşadı, daha çok ibadet etti ve böylelikle benden bir adım önde. Küçüğüne de baktığında diyecek ki “O benden daha az yaşadı, daha az günah işledi, benden hayırlıdır”. Karşıdaki insanı kendimizden küçük, hor görmek değil de, onu üstün görmeliyiz. Nitekim Şeyh Galip der ki „Кendini hor görme, küçük görme, sen dünyanın özüsün, yani varlığın Kâinatın yaradılış sebebidir. Dolayısıyla her insan Allah katında üstündür, yeter ki onun Kur’an’ına muhattap olsun. Hacca giden kardeşlerimize o düşünceyle yaklaşıyoruz. Özellikle Adem (Aleyhisselâm) babamız ile Hava anamızın Cennet’en çıkartılıp kovuldukları, dünyanın ücra köşelerine gönderildikleri zaman uzun uzadıya dua ettikleri ve netice itibariyle Peygamber Efendimizin adına bağış diledikleri için Arefe günü Arafat’ta buluştukları biliniyor. Orada bütün Müslümanların o gün bir araya toplanıp af diledikleri tövbe kapısı var. Samimiyetle yapılan bu tövbelere Allah-u Teâla icabet ediyor. Peygamber Efendimiz diyor ki Arefe gününü Arafat’ta ibadetle geçiren hacı benim günahım var diyorsa, günah işliyor”. Dolayısıyla orada günahlardan arınma var. Ama hacca giderken helalleşmek son derece önemli. Allah bütün günahları affediyor, şirk dahi, tövbe ettiğimiz taktirde, ancak kul hakkı önem arzediyor. Bundan dolayı hacı adaylarının önce anne ve babalarının ellerini öpüp helalleşmeleri lâzım, tartışmaları, küsüşmeleri olan insanlarla da helallik almak suretiyle o kutsal topraklara gitmeleri şart. Hac dönüşü de ben artık her şeyi başardım, günah işleyebilirim düşüncesiyle yaşamayacaklar. Bazıları ise hacca yaşlılık döneminde gidelim ki daha az günah işleyelim demeyecekler. Hacca mümkün mertebede gençlikte gitmek lazım.Çünkü oranın apayrı manevî bir havası var. Ot bitmez kuraklıkta Allah-u Teâla binlerce Müslümanları bir araya getiriyor. Müslümanlar’ın Kâbesi var, Hristiyanların da Vatikan’ları. Onlar bizden çok daha fazla zenginler, fakat benim bildiğim bugün Vatikan’a 200-300 000 Hristiyan gidiyor. Oysa Papa onları 38 dilde selâmlıyor. İlâveten klisenin ihtişamlı bir varlığı var. Aynı zamanda onları rahat ettirecek misafir ağırlamaları var. Kâbe’nin mütevazi bir yapısı var, ama milyonlarca Müslümanı celbediyor ve akın akın oraya gidiyorlar.

Söyleşi: Resmiye MÜMÜN

15 Kasım 2010, Kırcaali Haber Gazetesi Sitesi

 

събота, 25 ноември 2023 г.

Кarikatürist Burhaneddin Ardagil: Benim Derdim Dünya




Resmiye MÜMÜN Kırcaali

Dünyaca ünlü karikatürist Burhaneddin Ardagil’in eserleri Sofya’da sergilendi. Kırcaali doğumlu olan Ardagil, 70 parçadan oluşan iki sergisindeki eserleri Kırcaali’ye bağışladı. 50’nin üzerinde dünya ödülü bulunan ressamın amacı dünyayı korumaktır. 

-Sayın Ardagil Kırcali’ye iki sergi bağışladınız. Sizi bu girişime iten nedir?   

-Kırcali’de üç karikatür sergi açtım, bu dördüncüsü. 70 eserden oluşan iki sergimi Kırcali’ye bağışladım. Çünkü ben Kırcali doğumluyum ve her zaman bu şehre bağlı kalacağım. Ömrümün yarısı zaten burada geçti. Uzun yıllar hastanenin, Hijyen-Epidemiyolojik İnceleme Kurumu’nun, Spor TOTO’nun ressamlığını yaptım. Ondan önce futbolcuydum, Kırcali ARDA takımında oynadım, burada Burhanedin Faikov olarak ünlüyümdür. Nov Jivot Gazetesi’nde devamlı siyah-beyaz karikatürlerim çıkıyordu. 

 - Resimlerinizde hangi konuları işliyorsunuz? 

-Daha çok yağlıboyayla portre çiziyorum, peyzaj, grafik eserler, yani resim sanatının her tarzında çalışmalarım var. Fakat onlar dünya üzerinde dağılı olduğu için bir araya getirmem zor bir iş. Ben dünya karikatürcülerinin arasına girmiş bulunuyorum ve o bakımdan Kırcaali’ye karikatürler hediye ettim. İnsanlara iyi bir yön vermek için neredeyse her konuyu ele almışımdır. Kırcali’deki ilk sergimde doğayla ilgili  resim serim vardı. Benim en çok ilgilendiğim konu da bu. Yani doğayı ne hale getirdik-ne havamız aynı, ne suyumuz. Yeşilimiz  değişti, gökyüzü bile eski maviliğini kaybetmiş durumda. Ve asıl soru-onu nasıl kurtarabiliriz. İkinci sergim daha çok umum konularda resimler içeriyordu. Üçüncüsü de daha çok politik portrelerden ibaretti.

Dünyada açlık var, hastalıklar var, uyuşturucu olayları, yoksulluk... Bunları da ele alırım. Davet edildiğim festivallere ve müsabakalara katılırım. 50’den fazla ödülüm var. Türk karikatürünü temsil ettiğim için ayrı bir gurur duyuyorum. Türk karikatürü dünyada çok makbul bir yerde. Yani her yarışmada mutlaka bir Türk ödül alır. Anılmış Turk karikatürcülerden başka Avrupa ve Asya karikatürcülerinin arasında da bulunuyorum. 

-Airbrush denilen yöntemle çalışan dünyada dört ressamdan birisiniz. Onu nasıl öğrendiniz, anlatır mısınız? 

-Her teknikle çalışırım, kara kalem, yağlıboya, suluboya, her teknik bir arada vs. Fakat benim çok özel bir tekniğim var, onu  çizgi film stüdyosunda öğrendim. Onunla da ün yaptım. Yani sıkıştırılmış havayla boyayı püskürtmek. Havayı sıklaştırmak için özel makinam var, onun tabancasının ağzına hafif basıyorum ve hortumdan püskürtülen boyanın rengi açılarına göre değişiyor. Aslında zor bir teknik, siyah-beyazla günde 10 eser yapıyorum, bununla ise bir tane. Ama yapılan eser de çok güzel oluyor- renkleri çok canlı. Ben doğanın güzelliklerini vermek için açık, canlı tonları kullanırım, hiç bir zaman çamur boya yapmam. Benim renklerim hep iç açıcıdır ve onlara bakan kişi içimi anlayabilir. 

Türkiye’ye gidince neler yaptınız?  

-İstanbul’a gidince çizgi fılm stüdyosunda iki bucuk sene çalıştım. Sonra  bir gazetenin renklendirme bölümüne girdim. Oradan ayrılıp bir resim ajansında yaklaşık iki sene çalıştım ve sekız çocuk kitabını resimlendirdim. Oradan ayrılınca kendi kendime çalışmaya başladım ve eserlerim birçok ülkelerde oldukça yüksek fiyata satıldı. Fakat zaman zaman kızımın okuması için ne bulduysam çalıştım. 50’nin üzerinde dünya ödülüm var. 

-Resimleriniz ile vermek istediğiniz mesaj var mı? 

-Benim amacım dünyayı korumak. Çünkü böyle devam edersek bir gün bu güzelim dünya bize zehir olacak. Zaten de olmak üzere. Bihassa tekniğın, teknolojinin bu kadar çok geliştiği dönemde barış olmazsa her şey yerle bir olur. 

1-7 Kasım 2010, Zaman Bulgaristan Gazetesi-Sofya

 

събота, 18 ноември 2023 г.

Как едно изолирано кърджалийско село се превърна в международен център за култура












Ресмие МЮМЮН Кърджали 

Снимки: Авторът

Отговорът на този въпрос потърсихме от Радост Николаева, председател на Артдвижение КРЪГ-организатор на традиционния Фестивал на терлика в кърджалийското село Дъждовница. Безспорно то е едно от най-значимите културни събития в Кърджалийско за годината. 

-Госпожа Николаева, Петият фестивал на терлика продължи един месец за разлика от предишни години-една седмица. Кое наложи тази промяна? 

-Тази година решихме да проведем фестивала в отделни модули, а не да бъде еднократна акция като в други.Разположихме дейностите в рамките на месец, защото се трупа много повече опит и в плетката на фестивала се включват различни партньори. Фестивалът в известен смисъл започна преди истинската си програма, когато аз получих много особен подарък в края на юли-100 миниатюрни терличета, изплетени от мъжете в селото. Бях замаяна, още повече че ги бях сънувала. Този жест беше голямо предизвикателство за нас с Галя, защото терлиците един вид създават конкурентна среда. Те са произведение на изкуството и ние имаме правото да ги трансформираме в още по-красиви и интересни неща. 

-В какви дейности се включиха участниците? 

-От 20 до 30 август за трети пореден път се организира артучилище с 12 деца и младежи, предимно от София и страната, и още толкова от селото, избрани с конкурс. Те   бяха разпределени в арткласове по творческо писане и приложни изкуства - рисуваха лица от Дъждовница и работиха на тема-„Дървото-на границата между душа и тяло”. Младите творци използваха предишен опит и направиха инсталация от естествени  материали-сухи съчки, бели клони, листа, камъни, ламарина, счупени керамични съдове и други. Те преминаха през всички класове и за да научат как се развива една творческа идея илюстрираха, драматизираха приказка и писаха спектакъл по тема. Накрая лидерите на отделните класове презентираха целия творчески път –от идеята до крайния продукт, който остава във фонда на къщата. Тук има каталози на много участници- автори от Америка, Унгария, Турция, Франция. След това проведохме национален пленер по същата тема с 8 участника, които експериментираха свободно с дървото. Те писаха поезия и представиха свои изследователски филмови проекти. 

 -В къщата се откри и евроучилище: Уъркшоп „Цветовете на терлика”. Какво накара  студенти от Берлин да дойдат да рисуват тук? 

- На 11 септември в селото посрещнахме 11 абсолвенти от цял свят, които учат моден дизайн във Висшия университет по приложни науки в Берлин. С тях дойдоха и журналисти от Радио Дойче Веле. Целта е да учат в средата на друга цветова традиция и друг вид текстилна традиция, каквато е турската в нашето село. Те работиха под ръководството на Марио Лишевски. Той им преподава живопис и композиция. След миналогодишното си участие в пленера художникът тръгна зареден с творческа енергия и се амбицира да доведе и студентите си, за да се потопят и те в нея.  Естествено това не стана лесно. В продължение на месеци си писахме писма, докато стане факт уъркшопа в Дъждовница и то се оказа място за водене на академичен курс по цветовете на терлика, условно казано. 

-В Деня на терлика кметът на Кърджали инж. Хасан Азис щеше да кацне ...по терлици в селото, но това не стана...Какъв бе смисълът на това хрумване? 

-Както всяка година в Деня на терлика тук се събраха стотици хора. Пяха и танцуваха самодейни състави от съседните села, младежите играха футбол. В европейската година за борба срещу бедността и социалната изолация , ние се амбицирахме да покажем, чрез символично кацане...по терлици на кмета Азис в Дъждовница, че и толкова изолирани села в Европа могат да имат надежда да станат атрактивни места за живеене, кацане на хеликоптери, изкуство и нови шансове за развитие. В крайна сметка обаче се отказахме да го правим, защото искахме така да запазим мечтите на дъждовчани за един по-добър живот, за да ги реализират наистина един ден. Ние вярваме, че човек постига мечтите си, ако вярва в тях. На площада изложихме инсталацията с  терличетата, а берлинските студенти представиха изложба с графики от селото. Гостите отново опитаха от традиционния кешкек. На благотворителен базар в Анкара, организиран от МВнР на Република Турция, ще бъдат разпродадени и терлиците, дарени от местните хора като получените средства са предназначени за деца сираци. 

-Вие успяхте да изградите това изолирано кърджалийско село като международен център за култура. Програмата на поредния Фестивал на терлика беше по-богата от всякога. Как постигнахте това?

 -Ами успяваме, защото фестивалът се утвръждава като традиция. Тази година почерпихме сила от стоте мъжки терличета, дарени в момент на слабост. Защото някой се беше досетил, че имаме притеснения, че финансови причини могат да осуетят културния форум. Тези терличета бяха за нас един вид като свръх доза витамини за вдъхновение. Жителите на селото винаги са ни подкрепяли, макар че в началото ни беше трудно, докато спечелим доверието им. Но сега сме едно цяло и всички чакат с нетърпение фестивала и се включват активно в организацията. Даряват материали и  помагат на гостите. Изключително съм благодарна и за разбирането и подкрепата на Общинското ръководство в Кърджали и местното кметство. Само с общи усилия превърнахме Дъждовница  в едно престижно място за изкуство. Всяка година във фестивала участват близо 100 души от всякаква възраст. В първата година изплетохме един огромен терлик, после направихме огромна торта-терлик. Даже открихме паметник на терлика. Миналата година обявихме конкурс за хайку за терлика, кандидатстваха 56 души, а тази година за пленера-80, от които избрахме около 10. 

-Как започна сагата Дъждовница?

 -Идеята дойде, когато галерията в града и литературното списание КРЪГ, което издаваме в София, станаха тясно място за творческа дейност и тръгнахме да търсим нов вид вдъхновение като четене на стихове на открито, сред природата. Така се оказахме на мястото на старото полуразрушено училище, а преди това молитвена стая, където благодарение решението на Общинския съвет през 2006 година открихме Арткъща. Вече никой не се съмнява, че тука има особена енергия, която ме накара да стана жител на селото и лично ме интересува съдбата му. Откакто функционира Арткъщата настъпиха значителни подобрения в инфраструктурата. Изградиха се детска и спортна площадки. В момента се борим за цялостен асфалт и канализация. Появяват се нови къщи. Непрекъснато черпим европейски опит. Предстои гостуване в Кипър на една организация за агротуризъм, за да видим как те правят атрактивни наличните ресурси за привличане на голям поток от туристи. На фестивал във Флоренция представихме животът в Дъждовница с 30 фотоса по авторски каталози. Вече се радваме на фонд от публикувани и непубликувани произведения  в сферата на визуалните и приложните изкуства, текстове и преводи, чийто автори ни прехвърлиха правата си. 

11-17 октомври 2010, вестник „Заман-България“-София

 




 















неделя, 5 ноември 2023 г.

Kamber Kamber: Yürekten Yapılan Herşey Karşıdakini Etkiler





Momçilgradlı ünlü ressam Kamber Kamber, Kırcali Bölge Tarih Müzesi’nde 60.yaş gününü yoğun katılımın yer aldığı bir programla kutladı. Etkinliğe yerli ve misafir sanatçılardan başka her kesimden  davetliler de katıldı. Törende Kırcali Valisi İvanka Tauşanova ile il merkezine bağlı belediyelerin başkanları hazır bulundular. Sergide 25 yıl önce çizdiği ve şı ana kadar hiç sergilemediği 6 tablo da yer aldı. 60.yaş günü vesilesiyle sanatçı Kamber ile bir söyleşi yaptık. 

-Sayın Kamber, güzel tablolarınız nasıl meydana geliyor? Biraz püf noktalarından bahseder misiniz? 

-Her yeni bir günle yeni yeni tablolar canlanıyor kafamda ve onları çizmek için daha uygun bir zamanın gelmesini bekliyorum. Hiçbir zaman tuvalin önüne şu tabloyu çizeceğim diye oturmuyorum. Duygularımın peşinden gidiyorum, onlar beni nereye götürürse oralarda dolaşıyorum. Resimlerimi daima müzik eşliğinde çiziyorum. Çalganın dışında her türlü müziği severim. Çünkü çalgayı yozlaşmış müzik olarak görüyorum, yani sanatsal değeri yok. Çizdiğim tablolarda karakterliği, ruhu ve duyguyu yakalamaya çalışıyorum. Aynı zamanda şiir okumayı çok severim. Zaten şiir, müzik ve resim kardeş sayılırlar ve birbirlerini besler. Resim anlatılmaz, yorumlanmaz. Resim hissedilir ve eğer duygu yüklüyse seyirciye pozitif enerji verir. 

-Ana konu olarak Rodoplar’ı ve insanını işliyorsunuz. Özellikle Rodop kadınına önem  veriyorsunuz. Neden? 

-Rodop kadını bizim anamızdır, bacımızdır, kızkardeşimizdir ve eşimizdir. Rodoplar’ın güzelliği de içimizden eksik olmayan yüce bir güzelliktir. Rodop insanıyla dağlarının arasında hiçbir zaman kopmayan çok uyumlu bir bağ vardır. 

-Bir milletin ileri gitmesi için sanat ruhlu kişilere büyük röl düşüyor. Oysa birçok sanatçının eserlerinden toplumun hiç haberi yok. Siz ne düşünüyorsunuz? 

-Sanatçı toplumun önünde yürüyen bir kişi olarak kabul edilir. Bu geçmişte de böyledir, şimdi de öyle. Bence sanat gizlenmemeli, çünkü yaratıcılar toplumun aynasıdır. Bundan dolayı da mutlaka sanatını diğer ınsanlarla paylaşmalılar. Zaten yaratıcılar, hayatla ilgili edindiği bilgileri, gördüğü güzellikleri, uyguladığı doğrulukları başkalarının önüne sererek bir nevî onları nereye gitmesi gereken yer konusunda yönlendirmeliler. Fakat toplumun bu mesajları algılaması için sanatçı oluşturduğu esere kalbini koymalıdır. Çünkü ancak yürekten yapılan birşey karşındakine ulaşır. 

-Genç yeteneklere sizin gibi başarılı olmaları için neler tavsiye edeceksiniz? 

-Üstün başarılara sahip olmak için sadece Allah’tan verilen kabiliyet yeterli değildir. Genç yeteneklerin resim ve ressamlar hakkında bol bol kitap okumalarını tavsiye ederim. Eski ressamların tablolarıyla tanışmak için de çok sergi gezsinler. Fakat en önemlisi yorulmadan çalışmalarıdır. Zamana ayak uydurmaları için de yenilikleri takip etmeleri şart. 

-Okuyucularımıza birşey söylemek ister misiniz? 

-Zaman okuyucularına dileğim, insan olarak hiçbir zaman kardeşliğimizi, dostluğumuzu, iyiliğimizi ve güzelliğimizi kaybetmeyelim. Onlarla hayatta beraber yürüyelim ve aynı güzellikleri evlâdlarımıza aktaralım. Doğa ve çevre güzelliklerini koruyalım. Türk olarak da dinimize, dilimize ve kültürümüze daima sahip çıkalım ve gelecek nesillere aşılayalım. 

Söyleşi: Resmiye MÜMÜN 

4-10 Ekim 2010, Zaman Bulgaristan Gazetesi-Sofya

неделя, 17 септември 2023 г.

Türkçe Öğretmenleri Ana Dili Eğitimini Şartlara Bağlıyor




Son zamanlarda görünеn о кi, hükümetin reformları arasında Bölge Eğitim Müfettişliklerini kapsayan yapısal değişiklikler de var. Ve şimdi Ana Dili veya Türkçe müfettişi diye biri yok, çünkü bu görev yabancı dil müfettişine verildi. Bu durum belki Ana Dili dersinin gittikçe daha az öğrenci tarafından tercih edildiğinden kaynaklanıyor. Son hükümet kararlarına göre Ana Dili seçmeli ders olarak genel okul programı dışında gerçekleştiriliyor. Türkçe öğretmenleri hala 18 yıldır kullanılan eski ders kitaplarıyla çalışıyorlar. Özellikle Bulgaristan, (Avrupa Birliği) AB üyesi olunca Türkçe yabancı dillerden sonra tercih edilmeye devam ediyor.   

Bu konu hakkında emekli Türkçe öğretmeni  Sabri Bakkal ile görüştük. Kendisi Kırcaali bölgesinde 27 yıl Türkçe öğretmenliği yapmış, müdür ve eğitmen olarak da okulda toplam 42 sene çalışmıştır.   

-Sayın Bakkal, sizce neden çocuklarımız çoğunlukta Ana Dili’ni okumuyorlar? 

-Benim tahminime göre, Türkçe eğitimi tercihi konusunda şartlar velileri zorluyor. Yoksa bence Ana Dili’ni okumak istemeyen çocuk yok. Bulgaristan’da doğru dürüst bir Ana Dili öğretimi gerçekleştirmek için gereken istemler yaratılmış değil. Eskiden özel Türkçe okullar vardı. Tabii ki, şimdi devir değişti. Bazı ebeveynler dijital çağ sayesinde Türkçe tv kanallarının izlenilmesini Ana Dili konusunda çocuklarına yeterli kabul ediyorlar. Bir de  program dışı ders çalışmaları öğrencilere ağır geliyor. Üstelik aynı zamanda diğer ana derslerden hazırlık yapmaları gerekiyor. Özellikle kasabalarda büyük okullarda durum çok kötü. Orada belirli sayıda dilekçe toplanılmadığından Türkçe okumak isteyen öğrencilere öğretmen sağlanılmıyor. İyi ki Türkler’in yoğun olduğu yerleşim yerlerinde hala Ana Dili okunuyor. Bu da ancak belediyelerin programı onaylayıp bütçe sağlamalarıyla mümkün oluyor. 

-Peki bu sorun nasıl çözülecek? 

-Bence Türkçe zorunlu ders kategorisine geçmeli, çünkü Ana Dili eğitimi diğer dillerin öğrenilmesine zemin oluşturur. Tabii ki, bunlardan en önemlisi çocuklarımız için resmî dil olan Bulgarca. Bunun için her okul özel ders programı hazırlamalı. Ülkemizde Türkçe öğretmeni sorunu yok, fakat acilen yeni ders kitapları ve araçlara ihtiyaç duyulmaktadır. 

-Ana dili öğrenilmeden diğer diller öğrenilemez dediniz. Demek Türkçe’miz çok önemli? 

 - Türk ulusunun babası ulu önder Mustafa Kemal Atatürk demiş ki, “Dille millî duygu arasında sıkı bir bağlılık vardır. Kendi benliğini kaybeden başkalarına gıda olur.” Tercüme edersek, kendi dilini ne kadar çok iyi bilirsen o kadar milletine bağlısın, sözü ortaya çıkıyor. Yani Türk varlığımızı ayakta tutabilmemiz için kültürümüzü yaşatmalıyız. Bunu da önce dilimize, sonra örf, âdet ve dinimize sahip çıkmakla başaracağız. Namık Kemal ise “Edebiyatsız millet, dilsiz insan kabilindendir” diyor. Çocuklarımız Türkçeyi bilmedikçe ulvî, yani üstün, güzel duyguları dile getirmekten mahrum kalıyorlar. Oysa Türkçemiz en eski dillerden biri olup sağlam, kati kurallara sahiptir. Bunlardan ayırt edici özelliği ünlü ve de ünsüz ses uyumudur ki bu durum Türkçe’mizin ahengini doğurur. Dikkatimi çeken başka bir husus da gençlerimizin naziklik, incelik, zerafet anlamı taşıyan ifadeleri kullanmamaları, çünkü onları bilmiyorlar. İnsanî konulardaki fikirlerini geliştirmek için bol bol Türk Edebiyatı’nın dahilerini okumalarını tavsiye ederim. Mesela Mehmet Akif Ersoy, Halit Ziya Uşaklıgil, Ömer Seyfettin, Aziz Nesin, Nazım Hikmet, Kerime Nadir, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri. Bir de unutmayalım ki, her milletin kültürü altında folklor yatar. Onun için daha genç yaşta halk yaratıcılığına gereken önemi verip değerlendirmeliyiz. 

Söyleşi: Resmiye MÜMÜN 

4 Ağustos 2010, Kırcaali Haber Gazetesi   

5 Ağustos 2010, Kırcaali Haber Gazetesi sitesi 

 

неделя, 10 септември 2023 г.

Всичко се постига с любов, търпение и много работа, но никой не успява сам!

 


Ресмие МЮМЮН Кърджали

Младата дизайнерка Петя Атанасова успя да предизвика широк обществен интерес в Кърджали с дебютната си изложба „Кукли на булеварда”. Тя представи концепцията си за това как обличането може да се превърне в истински спектакъл. Петя е част от голямото семейство на Артдвижение КРЪГ, което подава ръка на всеки млад талант в южнородопския град.

„Горда съм, че живея в Кърджали, където народните костюми са толкова пъстри, а фолклорът богат. Това е израз на съжителстването на много етноси в региона, в което се корени богатството му“, казва дизайнерката. „Самият факт, че аз съм тук показва, че Кърджали предлага все повече възможности за реализиране на дизайнерски талант. Не ме притеснява това, че градът е малък, тъй като вече всички боравим с интернет, където мога да рекламирам колекциите си, да осъществя моментални връзки и контакти и да правя продажби“, казва младата дизайнерка Петя Атанасова.

- Коя е Петя Атанасова? Разкажи ни за себе си.

- От един месец съм Петя Зенгин, тъй като се омъжих за бизнесмена Ферхат Зенгин. Миналата година завърших специалността „Мода” във Факултета по пластични изкуства и архитектура на Нов български университет. Средно образование имам от  Професионална гимназия по облекло и дизайн, специалност „Конструиране и моделиране на облеклото”. Имам множество участия с дизайнерски решения в различни експозиции и модни ревюта в София и страната. През 2005 г. се класирах за финала в конкурс за млади стилисти в Албена. През 2004-а  пък с колекция по екопроект, изработена от хартия, спечелих специалната награда за млади дизайнери в Пловдив, а по-предната година ми дадоха първа награда в раздел „Иновативна мода” в същия конкурс.

- На какво залагаш в изкуството, което създаваш? Какъв е твоят стил на работа? 

- Тъй като аз правя дрехи, залагам на нестандартността на дрехата, необичайни форми и обеми, които променят женската фигура. Те на моменти правят жената по-агресивна, в други случаи по-женствена и нежна, зависи от концепцията на колекцията. Дрехите изглеждат по-сценични, не стават за ежедневна употреба, доста са авангардни. И клиентите ми, които евентуално биха пазарували от мен, трябва да са доста смели жени, готови да бъдат забелязани по всяко време, тъй като дрехите предизвикват интерес. Като материали обичам кожа, дантела.

- Как се породи тази страст у тебе към модата? 

- Когато бях на 15 се запознах с една художничка от Кърджали –Гергана Илиева, която почина преди няколко години. Всъщност тя ми даде този творчески импулс към модата. Преди това никога не съм се занимавала с рисуване, а с музика - свирех на пиано. Запали ме толкова много, че даже се записах в професионалната гимназия по облекло и дизайн, където ми беше преподавателка и уреждаше участията ми в различни конкурси за млади дизайнери. Смело мога да кажа, че станахме приятелки и това повлия на по-нататъшното ми развитие и постижения. Тя ме насочи и към Нов български университет.

-Според теб има ли формула за успеха на един млад дизайнер? 

- Всичко се постига с любов, търпение и много работа, но никой не успява сам. Аз съм щастливка, че от самото начало имах до себе си семейството. Родителите ми ме подкрепяха във всички мои начинания не само финансово, но и морално, което е по-важно. Вече стана въпрос за едно лице, което изигра значителна роля тази скрита дарба в мен, за която дори аз не подозирах, да излезе на бял свят. В момента Председателят на Артдвижение КРЪГ в Кърджали Радост Николаева проявява нескрити симпатии към мен и ми дава възможност за изява.

-В Кърджали има ли достатъчно поле за изява на млад дизайнер?

- Самият факт, че аз съм тук, показва, че Кърджали предлага все повече възможности за реализиране на дизайнерски талант. Не ме притеснява това, че градът е малък, тъй като вече всички боравим с интернет, където мога да рекламирам колекциите си, да осъществя моментални връзки и контакти и да правя продажби. За мен е много важно да работя в спокойна обстановка. А Кърджали предлага много места за вдъхновение на творците. Имаме красива природа, археологически забележителности, хора, които не са забравили традициите си. А за мен всеки един цвят, всяка една шевица, е много важна за работата ми. В крайна сметка, за да създадем нещо ново винаги черпим идеи от богатото народно творчество, което имаме. Горда съм, че живея в Кърджали, където народните костюми са толкова пъстри, а фолклорът богат. Това е израз на съжителстването на много етноси в региона, в което се корени богатството му.

-Какво намираш в дизайнерството?

-Дизайнът е всичко около нас, което непрекъснато се променя. Търсят се все по-нови, съвършени форми –по-функционални, по-практични. Дизайнът е зависим от икономическото състояние на страната, дали е в положение на война или мир, защото се изменя със скоростта на светлината. Зависи от интересите на хората, от техните потребителски нужди, а за да разберем това трябва да ги изследваме. В такъв смисъл дизайнерството първо е психологически процес, а след това- творчески и приложен. Човекът винаги се е стремял към съвършенство, затова и дизайнът е толкова динамичен - търси онази форма и обем, която да удовлетвори желанията и капризите на хората, а понякога и практическата им нужда.

12-18 юли 2010, вестник „Заман-България“-София

Снимки: Petq Zengin | Facebook

 


Salih Seyhan Resimleriyle Doğaya Sahip Çıkalım Diyor




Türkiyeli genç ressam Salih Seyhan, geçtiğimiz günlerde Kırcaali’deki KGIG Sanat Galerisi’nde ilk sergisini açtı. ”Doğa Hayalleri” başlığı altında yağlı boyayla yapma 12 doğa tablosunu Kırcaalilerin dikkatine sundu.

Bu etkinlik sebebiyle genç yeteneği Kırcaali Haber okuyucuları için daha  yakından tanımayı uygun gördük.

-Salih Bey, ilk serginizi Kırcaali’de açıyorsunuz. Bunun sebebi var mı?

-İlk sergimi açmak Kırcaali’de nasip oldu. Çünkü yaklaşık 5 yıldan beri buradayım ve son yıllarda aktif olarak resim yapmaya devam ettim. Aslen Türkiye’nin Batman kenti doğumluyum ve bir arkadaşımı ziyaret ettikten sonra Kırcaali’de kaldım. Burada hayat Izmir’e kiyasla daha sakin sürüyor ve kendimi soydaşlarımın arasında rahat hissediyorum. Türkiye’deyken fazla zaman ayıramıyordum hobime. Fakat yine de orada çeşitli etkinliklere katıldım ve birçok çalışmam gerek yurt içi, gerek yurt dışında sahiplerini buldu.

- Şu anda neler hissediyorsunuz?

 -Kendimi gerçekten çok mutlu hissediyorum, çünkü daha okul yıllarımdan beri bir gün kendi sergimi açarım hayaliyle yaşadım. Hâla gerçek olmasına inanamıyorum ve heyecan doluyum. Her sanatçı eserlerini toplumla paylaşmak ister. Onlarla kendini ifade etmekle bir nevi mesaj vermeyi amaçlar. Yoksa sanatını bir anlamı kalmaz.   

-Resim iş değil, sanattır. Ne zamandan ve niçin resim yapıyorsunuz?

 - 8-9 yaşından beri resimle ilgileniyorum. İlk çalışmalarım oyun misali başladı. Taş ve ağaç oyuyordum, karakalemle kâğıt üzeri resimler çiziyordum, gittikçe diğer tekniklere geçtim –suluboya, guaj boya, kuruboya, yağlı boya. Resim yapmak acayip hoşuma gidiyor, bana yaşam kaynağı oluyor. Öyle ki yaratıcılıkla kendimi günlük stresten kurtarıyorum. Sanırım bu sanattan vazgeçmem mümkün olmayacak artık.

-Her yaratıcı bir şey söylemeye çalışır diğerlerine. Sizin eserleriniz ne diyor?

-Manzara resımlerim doğaya olan sevğimi yansıtıyor ve ondan devamlı ilham alıyorum. Doğa yaşam demek ve onun için ona gereken değeri vermek zorundayız. Bunu doğal çevremizi kirletmemeyi öğrenmekle, tam aksine onu koruyup, sahip çıkmakla başaracağız. Bu yönde toplumla paylaşmadığım başka eserlerim de var. Ümit ederim ki seyirciler bu mesajı doğru alacaklar. İnşallah, ilerdeki sergilerim daha zengin olacak ve yaptığım çeşitli portreler, cam ve duvar resimleri, mozaik ve doğa malzemeleriyle ilgili çalışmalar gereken insana ulaşacak.

Söyleşi: Resmiye MÜMÜN

27 Haziran 2010, Kırcaali Haber Gazetesi sitesi

сряда, 2 август 2023 г.

Да вдъхнеш от далечните аромати на митовете, преданията и легендите





Ресмие МЮМЮН

Директорът на Регионалната библиотека “Н. Й. Вапцаров” Иванко Маринов ще представи новата си книга Момин камен - Родопски легенди, митове и предания” на поздравителния коктейл на 21 декември, по случай 95 години библиотечно дело и 50 години Регионална библиотека. Редактор на творбата е Петър Анастасов, а рецензент проф. Марин Ковачев. Иванко Маринов е роден в Хасково, но е израснал и живее в Кърджали. Завършил е режисура в Санкт Петербург и библиография и библиотекознание във Великотърновския университет. От 1973 г. е директор на Профсъюзния дом на културата, а от 2001 г. досега на Регионалната библиотека. Автор е на трилогията за Кърджали “Градът-кръстопът”, за която е отличен с Годишната награда на Съюза на българските писатели за 2006 година. Освен това, има 5 поетични книги и история за книгата “Небесните листа”.

За читателите на „Арда нюз“ в блиц интервю Иванко Маринов направи кратък анализ на най-новата си книга:

-Г-н Маринов, направи ми впечатление заглавието на книгата - Момин Камен и че не е разработена като тема? Как ще обясните това и защо казвате, че “Родопа планина е една особена държава” за вас?

-Момин камен е легенда, която няма конкретика в книгата, но тя е подобна на много други в нея, но тя е и препратка към Родопите -адресът на тези легенди, предания и митове. Става въпрос за момата Родопа – един от мотивите, с който се интерпретира името на планината. Родопи не е гранична разделеност, като държава, макар че се дели на Източни и Западни, а една неповторимост като география, история и култура.

- Какво провокира у вас създаването на тази творба? 

-Целта е да напомним още веднъж за населени места, които са били овчарски къшли, после махали, после села, а сега някои от тях са градове. Друго намерение е да се представят и хората, събирали, съхранявали и оставили на поколенията това културно наследство. Разбира се в малко „вестникарски“ вид, без да бъдат систематизирани, редактирани и отпечатани.

- С какво се отличават Родопските легенди, предания и митове?

-Митовете и легендите се реят във въздуха, но родопските са заземени, защото имат топонимия, носеща много следи - битови, лингвистични, всякакви, затова в книгата по естествен начин допускаме Хасковски и Родопски говори, както и турско арго, за което се консултирахме с Филип Хорозов. В първоизточниците се натъкнахме на поразителни неща. Например като това, че в две съседни села - Черничино и Попско представят различно произхода на човека - маймуна и мечка.

-(Тук Маринов показа графика, представяща приликите в ембриона на човек, маймуна и мечка). 

 19 декември 2009, вестник „Арда нюз“ - Кърджали

събота, 24 юни 2023 г.

Sadulla Hayrullah Dede: Evliyaların Ruhuna Fatiha Okuyalım!



Bu sene de geleneksel Elmalı Baba mayesi yüzlerce insanı bir araya topladı. Etkinlık, her yıl eylülün ilk cumartesinde Momçilgrad (Mestanlı) Belediyesi’nin Bivolyane (Mandacı) köyündeki Elmalı Baba Türbesi’nde gerçekleşir. Mayeye Kırcaali bölgesi dışında  Bulgaristan’ın çeşitli yerlerinden Alevî topluluklarının temsilcileri ve Yunanistan’dan misafirler katılır. 

Bu faaliyet Güney Bulgaristan Bektaşi-Alevî Vakfı’nın girişimiyle başta Mehmedali Dede olmak üzere yerli türbe yöneticileri tarafından düzenlenir.

Bu konuyla ilgili vakıf başkanı Sadulla Hayrullah Dede’ye birkaç soru yöneltmeyi uygun gördük.

- Sayın Hayrullah, Elmalı Baba mayesi neden düzenlenir?

- Mayeler genelde Elmalı Baba gibi ermiş, evliyaların hürmetine yapılan dinî etkinliktir. Çünkü bu kişiler 12 asrın ortalarında Moğol istilâsından kaçarak Anadolu’yu terk edip Horosan’dan Rumeli topraklarına gelen ve kendileriyle birlikte İslâmiyeti Balkanlar’a getirip yayan kutlu zatlardır. Bu ulemalar türbeleriyle ünlüdür. Örneğin, Enihan Baba (Smolyan), Otman Baba (Trakiets), Demir Baba (Razgrad), Kızıldeli Sultan (Gümülcine) vs. Fakat bu geleneğin asıl amacı insan farkı yapmadan Alevî, Bektaşî, Hristiyan, Sünnî Müslüman ve de kadın, erkek, zengin, fakir demeden, herkesi birbirine kaynaştırmayı güden bir adeti yerine getirmektir.

- Bu etkinlik nasıl teşkilâtlandırılır?

- Bu olayı gönüllü emek veren kardeşlerimiz dışında birçok hayırsever insanların maddî ve manevî desteğiyle meydana getiriyoruz. Burada hatta gelecek maye için hazırlık yapıyoruz. Türbe yanındaki ulu meşe altına Elmalı Baba yardım sergisi açıyoruz ve yerli Dede etrafına toplanan Alevîler para bağışında bulunan misafirleri karşılar. Bunlar arasında en çok Türkiye’ye 1989’da ve önceden göç edenler göze çarpar. HÖH milletvekili Tasim Ünal da yardımını hiçbir zaman esirgememiştir. Ayrıca kendisinin kardeşlerimizi kaynaştırma açısından önem taşıyan hareketleri kayda değer bir vukudur.

- Âdet ne yapılmasını emreder?

- 20’den fazla kurban kesilerek 20-25 kazan pilav hazırlanır ve halka dağıtır. Bu hizmet gönüllü olarak Elmalı Baba anısına verilir. Mayeye gelen bini aşkın kişi eli boş gelemez. Kimileri kurban (büyük ve küçük baş hayvanlar, tavuk, horoz) getirir, kimileri ise giysi. Kurbanlar kesilir, giysilerse açık artırmayla satılır. En önemlisi de mutlaka türbeye girip Elmalı’nın mezarı başında dua okunup ruhuna niyaz edilir.

- Kırcaali Haber okuyucularına ne söylemek istersiniz?

Arzu ederim ki hoşgörü, birlik, beraberlik hepimizin görevi olmalı ve birbirimize karşı saygılı olmamız çok önem taşıyan büyük bir zenginliktir. Vakfımızın faaliyeti örf ve âdetlerimizi yaşatmak için onları gençlere göstermekten ibarettir. Bir toplum olarak varlığımızın ayakta durması için dinimizin temel olduğunu unutmayalım ve bununla ilgili olarak türbelerde yatan sayısız er ve evliyaların ruhuna El-Fatiha okumayı borç bilelim.


Söyleşi: Resmiye MÜMÜN

29 Eylül 2009, Kırcaali Haber Gazetesi sitesi

Ekim 2009, Kırcaali Haber Gazetesi