неделя, 14 април 2024 г.

Eşref Kahraman: “Bulgaristan’a karşı açtığım davayı kazanacağımdan eminim”




Kırcaali Haber’in de bildirdiği gibi Kırcaali Bölge Mahkemesi Belene siyasi mağduru Eşref Kahraman’ın Bulgar devlet kurumlarından 200 000 leva tazminat talebinde bulunduğu şikayet dilekçesini reddetti. Mahkeme merkezi Bursa’da bulunan Balkanlarda Adalet Halklar Kültür ve Dayanışma Derneği (BAHAD) Genel Başkanı Eşref Kahraman’ın Bulgaralaştırma süreci esnasında kendisine verilen manevi zararlar ve sağlık problemleri iddialarının esaslı olmadığına karar verdi. Bununla ilgili Eşref Kahraman ile yaptığımız söyleşiyi dikkatinize sunuyoruz.

-Sayın Eşref, siz Bulgaristan’ın Türklere karşı uygulamış olduğu asimilasyon politikası  mağdurlarından devlete karşı dava açan ilk Türksünüz. Bu karara nasıl vardınız?

- Şimdi anlatacağım. 2003 yılından beri biz dernek olarak Avrupa nezdinde Bulgaristan totaliter rejimin Bulgaristan Türk azınlığına karşı uygulamış olduğu asimilasyon politikasıyla ilgili yoğun çalışmalar yaptık ve başarılı da olduk. Bu davanın neden bugünlerde açıldığını açıklamak istiyorum. Avrupa Konseyi (AK), İnsan Hakları Komiseri Thomas Hamerberg’in Parlamenterler Meclisi’nde tanıttığı raporda Bulgaristan’ın biran önce Bulgarlaştırma süreci mağdurlarının mağduriyetinin gidermesine dair uyardı.  Bulgaristan bu uyarıyı dikkate almadı. Bulgaristan hükümeti, Ceza Kanunu’nun 71,72,73 ve74. maddelerine  göre 1985-1989 yıllarında mağdur olanlara mahkeme açma izni verildiğini belirtti. 2010 yılında AK Parlamenterler Meclisi’nde bir oturum oldu ve derneğimizde Avrupa’dan Sorumlu Başkanımız Şükrü Altay ile biz ona iştirak ettik. Orada eğer yanılmıyorsam, 30 Eylül 2010 tarihli Bulgaristan aleyhine iki karar çıktı. Bulgaristan devleti, asimilasyon politikasından zarara uğrayan Belene mağdurlarını ve siyasi mağdurlarını biran önce tazminatla tanzim etmesi ve asimilasyon politikasında 1989 yılında zorunlu göçle Türkiye’ye gönderilen 150 000 kişinin sosyal haklarını, yani primlerini biran önce Türkiye’ye gönderip, ödemesi hususunda uyarıldı. Ama Bulgaristan gene bunu umursamadı.  Ben de emsal teşkil edecek şekilde bu davayı açmaya karar aldım. Şunu söylemem gerekir ki, burada bazı basın mensupları olayları saptırmışlardır. Çeşitli sorular ortaya atıldı. Ben Türk avukatı tuttum, ama ona yoğun baskı yapıldı ve avukat davadan çekildi. Ondan sonra da Vasil Vasilev’i tuttum.  O, davayı açabilmemiz için İçişleri Bakanlığı’nın (MVR) Dosya Komisyonu tarafından dosyamı açtırmam gerekli oldu. 137 sayfalık dosyamı açtırdım. Orada 1985 yılının aralık ayının sonunda Cebel (Şeyhcuma) yürüyüşlerini benim organize ettiğim ortaya çıktı. Avukatım bana, “Bu yeterli değil. Bir tane temiz belgesi alacaksın”dedi.  Temiz belgesi, Gizli Servis’e çalışmadığımı veya askeri birliklerle iş birliği yapmadığımı gösteriyor. Bunun üzere avukatım dosyam ve Belene’de devletin bana yargısız infaz uyguladığı gerekçesiyle dava açabileceğimi söyledi. 1985 yılında ocak ayının başında bir soruşturma davası başlatılmış benim aleyhime ama beni hapse attıracak her hengi bir suç bulunamadığı için mart ayında kapatılmıştır. Hiçbir mahkeme kararı olmaksızın ben tam 4 yıl, 2 ay Belene’de ve 2 yıl da sürgünde kaldım.

Bu gerekçeyle 2010 yılının sonunda Kırcaali Bölge Mahkemesi’ne başvuruda bulunduk ve mahkeme de bu davayı esastan görüşmeyi kabul etti. Böylece mahkeme benim talebimde haklı bulduğunu göstermiş oldu. İlk duruşma, 2011 yılında 14 mart tarihinde gerçekleşti. Ben duruşmalarda ifade vermek üzere üç kere buraya geldim, gitttim. Son duruşma 2011 yılında 18 Ekim’de oldu. Bir ayda yazılması gereken gerekçeli kararı üç ay bekledik. İvan Kostov’un önergesiyle Bulgaristan Parlamentosu tarafından kabul edilen Türklere karşı yapılan asimilasyonu kınama bildirisi bence bu kararın geç çıkmasına sebep oldu. İktidarda olanlar mahkemeye baskı yaptılar. Avukatım aracılığıyla kararın çıkmaması için sebepleri öğrenmeye çalıştığımızda hep hakimin hasta olduğu sebep olarak gösterildi. Bundan dolayı ben Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde açlık grevi  yapacağıma dair bir beyanat yayınladım. Hem de karar çıkmasaydı gerçekten bunu yapacaktım. Neyse, gerekçeli karar çıktı. Kararda 1993 yılında 34 650 leva para aldığım iddia edilmektedir. Bunu mahkemede de iddia ettiler, ama ispatlayamadılar, çünkü böyle bir belge olamaz. Cebel’den, Sofya’dan, başka yerlerden belge istediler, ama böyle bir belge bulamadılar, çünkü ben devletten hiçbir tazminat parası almadım. Benim almadığım para, nasıl ispatlanabilir ki?! Bunun için bu doğrultuda çıkan haberler gerçeği yansıtmıyor. Bu arada Bulgaristan’ı dolandırmaya çalışıyormuşum, bir Bulgaristan vatandaşı olarak devletten 200 000 leva tazminat istemeye utanmıyormuşum şeklinde hakaretlere uğradım. Bunu diyen arkadaşa seslenmek isterim ki, eğer o benim ve arkadaşlarımın Belene ölüm kampında hükümsüz çektiğimiz cezaları bir hafta çekmeye razıysa, ben o arkadaşa bütün mülkümü vermeye hazırım.

-Bulgaristan’ın kabul ettiği asimilasyon politikasını kınama bildirisini nasıl değerlendireceksiniz?

-Son zamanlarda İvan Kostov, bir deklarasyon yayınladı. Ben bunu biraz parlama, formalite birşey olarak kabul ediyorum. Başbakan olduğu sırada Türkiye’ye geldi, Bulgaristan Türkleri tarafından saygıyla karşılandı, onlardan devlet adına Bulgarlaştırma süreci için özür diledi.   

Onun önergesiyle asimilasyon politikasını kınama niteliğinde kabul edilen deklarasyon yeterli değil. Bunun ardından hukuk çalışması gerekiyor. Yani asimilasyon politikasından zarar gören herkes tazminat alma hakkına sahip. (Siz de Bulgar ismi taşıdınız diye tazminat almalısınız). Ben bu deklarasyonun ardında büyük bir oyunun oynandığını düşünüyorum.  Asıl bunu görmek lazım. Bulgaristan, Trakya Bulgarları’nın haklarını Türkiye’den talep etmesi için bu deklarasyonu öne sürecek. Eğer Türkiye bu talebi yerine getirmezse, sözde Ermeni soykırım tasarısı gündeme getirilmesiyle şantaj yapılacaktır. Yani Türkiye karşısında çok büyük bir oyun var. Benim görüşüm böyle.

-İsim değiştirme kampanyasından bu yana sizden başka biri devlete karşı dava açmadı. Sizce neden?

-Benden başka biri devlete karşı dava açmadı, çünkü zaten buna izin verilmedi. Bu Bulgaristan’da asimilasyon politikasına karşı ilk olarak açılan bir dava. Böyle davaların açılması için ilk başta Bulgaristan türk halkı, kamuoyu bir ses duyurmaları gerekiyordu. Bunun başında da bizi parlamentoda temsil eden siyasi güçler durmalıydı. Bu amaçla 2003 yılında Sofya’da makamında Başsavcı’yı ziyaret ettik. O ayaklarını masadan kaldırıp da, bize hoşgeldiniz demeye bile kalkmadı. Yoruma gerek yok.

-1991 yılında Bulgaristan’da 14 000 çocuk Türkçe öğretimi görürken, bugün ulusal çapta ancak 7-8 000 Türk çocuğunun ana dilini okuduğunu görüyoruz. 21 Şubat Uluslararası Ana Dili Günü’nde Kırcaali Türk Kültür ve Sanat Derneği, Güney Bulgaristan’da Türkçe öğretmenlerini bir araya toplayıp,  bir sivil toplum örgütü kurulmasını amaçlıyor. Bununla ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?

- Bu girişimden dolayı ben Kırcaali Türk Kültür ve Sanat Derneği yönetimine teşekkür etmek istiyorum, başarılı olacağını düşünüyorum. Sırası gelmişken söyleyeyim, bizim isimlerimiz geri verilmedi, çünkü arşivlerde Bulgar isimlerimiz bulunuyor. Türk ismini alamadan ölenler oldu. Türk isimleri kanun üzere iade edilmeli, başvuruda bulunarak değil. İşte yıllarca biz bunun için savaşıyoruz. Buradaki temsilcilerimiz de artık bu yönde çalışmalar yürütmeli.

-Bundan sonra ne yapacaksınız, dava devam edecek mi?

- Bugünlerde Bulgaristan’ın Başsavcısı ile bir görüşmemiz olacak, ona kabul edilen deklarasyondan sonra benimle ilgili hukuki süreci ne zaman başlatmayı düşündüklerini veya düşünmediklerini soracağız. Tabii ki, Filibe İstinaf Mahkemesi’ne aynı taleple başvuracağız. Davayı orada da kazanamazsak, Sofya’da Yüksek Ceza Mahkemesi’ne gidilecek. 14 Mart’ta da hükümetin bu konuda görüşünü almak için Adalet Bakanı ile bir görüşmemiz olacak. Bulgaristan’da davayı kazanamazsak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gideceğiz.

-Kırcaali Haber  aracılığıyla kamuoyuna birşey söylemek ister misiniz?

-İlk baştan Kırcaali Haber’e beni bu davada yalnız bırakmadığı için ekibine ve de sahibi Müzekki Ahmed’e çok teşekkür etmek istiyorum. İktidardakilere sesleniyorum, Bulgaristan’daki Türk azınlığının hak ve özgürlükleri geri verilsin. İlk önce isimleri ve özellikle de Türkçe eğitimi görmeleri şart. Ana dilinde Türkçe eğitim görmeyen bir kişi, ilerde ne uzman olabilir, ne doktor, ne de başka bir yönde başarılı eğitim görebilir. Ana dili eğitimi bir çocuğun temel eğitimidir.

-Son olarak, bu davayı kazanacak mısınız?

- AİHM’de bu davayı kazanacağımdan eminim. Çünkü Bulgaristan Parlamentosu’nun bu deklarasyonu kabul etmesi, AİM’de %50 oranında benim haklı olduğumu destekleyecektir. Bulgaristan hep hatalar yapıyor. Burada bu davaya bakılmayabilirdi. Bu davayı mahkeme esastan görüşmeye aldığı için başlamış oldu. Şimdi artık geri dönüş yok. Zaman aşımı gerekçesiyle davayı kaybedeceğime güvenildi. Fakat dosyanın açılması üzere 5 yıl süreyle  dava açma hakkım var. Biz Bulgaristan’da yaşayan gerek Bulgar, Türk, Pomak, her hangi bir  etnik gruplara karşı kin, nefret besleyemiyoruz. Biz sadece bize karşı uygulanan asimilasyon politikasından dolayı maddi ve manevi tazminat talebinde bulunuyoruz. Suçlular yargılanmalıdır, adalet yerini bulmalıdır.

Söyleşi: Resmiye MÜMÜN

20 Şubat 2012, Kırcaali Haber Gazetesi Sitesi

Няма коментари:

Публикуване на коментар