Abdülkadir Aptişev, Kırcaali bölgesinde en gözde gelen Türk Dili ve Edebiyatı hocalarından biri. O, 1934 yılında Murgovo (Esmerli) köyünde dünyaya geldi. Halihazırda Kırcaali'de yaşıyor. Yıllar boyu Kırcaali ve yöresinde Türk çocuklarına ana dili öğretmenliği yaptı. Plovdiv (Filibe) Paisiy Hilendarski Üniversitesi Kırcaali Lyuben Karavelov Şubesi'nde Türkçe Bölümü kapanıncaya kadar ders verdi. Halihazırda ilerleyen yaşına rağmen ömrünü adadığı Türkçe sevdasıyla yaşıyor.
-Sayın Aptişev, gazetemizin okurlarına hayat hikayenizi kısaca anlatır
mısınız?
- Kırcaali Pedagoji Mektebi’ni
bitirdikten sonra yine
aynı okulda iki yıl hocalık yaptım. Çünkü o zamanlarda Durgut Ragıp, Apturrahman
Mehmed, Mehmed Mustafa gibi hocalarım haddim olmadan beni yanlarına aldılar. Bu
okutmanlar üniversite mezunu değil de Nüvvap bitirmişlerdi ama yüksek
eğitimlilere taş çıkartacak güçteydiler. Bir yıl da Türk Lisesi'nde okutmanlık
yaptım. O sırada bu okulda Allah
rahmet eylesin, şair İzzet Naim okuyordu. Sofya
Üniversitesi’nde
1956-1961 yıllarında Türk Dili ve Edebiyatı ve Bulgar Dili ve Edebiyatı okudum.
O sıralarda yerli Pedagoji Okulu hocalarımla birlikte "9. Sınıf Edebiyat
ve Okuma" Türkçe ders kitabı çıkardık. Onu Türk çocuklarına yardımcı
olması için aralıksız çalışarak hazırladık. Üniversiteyi ikmal edince Çiflik köyü okulunda yedi yıl müdürlük yaptım. O
yıllarda çocuklar Türkçeyi büyük bir merakla okuyorlardı. Okulu genişletip,
yatılı yaparak liseye dönüştürmeyi başardık. Hocam Ragıp Durgut Kırcaali Mitko Palauzov Lisesi'nden emekliye ayrılınca onun yerine
sekiz yıl Türkçe öğretmeni olarak çalıştım. Daha sonra Bulgarlaştırma sürecine
hazırlık döneminde Türkçe eğitimi kapatılmaya başlandı ve öğretmenler görevden
alındılar. Bu yıllarda şehrin
çeşitli liselerinde ve Rodopi Öğrenci
Yurdu’nda
toplam 18 yıl eğitmenlik yaptım. Emekliye ayrılınca 1998 yılından Momçilgrad (Mestanlı) İmam Hatip Lisesi'nde bir
buçuk yıl müdür görevinde bulundum. Daha sonra eski Kırcaali Belediye Başkan
Yardımcısı Yaşar Şaban'ın teklifiyle buradaki üniversitenin şubesinin Türkçe
Bölümü’ne lektör olarak
okutmanlığına getirildim. Türkçe Bölümü kapanıncaya kadar yaklaşık on yıl Türk
Grameri ve pratik dersleri verdim. Ayrıca Kırcaali'de Türkçe basılan Yeni Hayat
gazetesinin hazırlanmasında bir buçuk yıl yardımcı oldum. Orada şair-yazar
Durhan Ali, Allah rahmet eylesin,
gazeteci
Seyit Kerim ve
öğrencilerimizden Vicdan Ahmet ile beraber çalıştık. Türkçe Bölümü’nün kapatılması bence çok büyük bir hata,
çünkü Kırcaali Türkler’le
meskun olan bir yer. Türk folkloru burada yaşıyor ve Türkçe okuyan
üniversitelilerin halkla bağlantı kurmaları gerekiyor. Ne yazık ki, Türkçe
öğretimi Plovdiv'e değiştirildi. Maksat apaçık ortadadır. Ben geçmiş yıllarımın
çoğunu ana dilim Türkçeye adadım ve onun sevdasıyla
da yaşıyorum.
-Türkçeye olan sevdanız nasıl doğdu? O zamanlarda da Türkçe okuma sıkıntısı
yaşanıyor muydu?
-Tabii ki, bana Türkçe sevdasını ana dili hocalarım aşıladı. Daha Murgovo'da
ilkokulda bana Türkçe yazma ve okumayı Halil Hasan Hocam öğretti. Ayrıca
Kur'an-i Kerim ve din dersleri de veriyordu. Çiflik'teki ortaokula kar kış
demeden yaya gidip geliyordum. Orada ilk Türkçe hocam Durgut Ragıp idi. Onun
mükemmel Türkçesi bana büyük etki verdi. O Türkçeye büyük önem veriyordu.
Ülkede ana dilimizde basılan gazete, dergi ve
kitapları hepimize satın aldırıyordu ve onları okumamız için ısrar ediyordu.
Basılan şiir, hikaye ve romanları okuyup, kalem denemeleri yapıyorduk.
Türkçe’nin okunması için
zamanında biz de çok mücadele ettik. Ben Sofya Üniversitesi’nde Türk ve Bulgar Dili okurken, o dönemin
bilim adamları Prof. Pırvev ve Prof. Andreyçin'e "Bulgaristan'da Türkçe
okutulmalı mı, okutulmamalı mı? diye sorduklarında ikisi de hemfikir olarak,
"Bulgaristan'da Türkler var oldukça Türkçe okutulmalı" diyorlardı.
Türkçe okunuyordu, fakat yıldan yıla sınırlandırılmaya başlandı. Çünkü bazı
kendini bilmeyen kişiler, "Türkçe lüzumsuz, buradaki Türkleri Türkiye ile
bağlamaya yardım ediyor" diye konuşuyorlardı. Ve iki devletteki Türk
halkını birbirleriyle bağlamamak için Türkiye Türkçesi ile Bulgaristan Türkçesi’ni ayırmaya çalışıyorlardı. Halbuki
bizlere Bulgar Dilini okutan Andreyçin ve Sentaks derslerini veren Prof.
Konstantin Popov da Bulgaristan Türkçesi’nin
Türkiye Türkçesi’nden
ayrılmaması gerektiğini düşünüyorlardı. Hocalarımızın hepsi çok hazırlıklı
okutmanlardı. Eski Türk Dili Edebiyatı hocamız, Allah rahmet eylesin, Rıza Mollov idi.
-Hocam, Türk çocuklarının ana dilini okumamalarına sebep ders
kitaplarının eksikliği mi? Bir de Türk
TV kanallarını izlemekle çocuklarımız ana dilini öğrenebilir mi?
- Maalesef, hayır. Bizler yeterince öğretmen yetiştirdik. Hatırlıyorum da
teknik ihtisaslı olan öğrencilere bile Türkçe diploması verdik. Tahminime göre,
yaklaşık 800-1000 Türkçe öğretmeni hazırladık. Onlardan birçokları Türkiye'ye
veya başka ülkelere göç ettiler. Gerçek şu ki, çocuklarımız ana dilini
okumak istemiyorlar, çünkü o küçümsetiliyor. Onlara "Siz Türkçe
biliyorsunuz! Almanca, Fransızca okuyun" deniliyor. Son zamanlarda ise
İngilizceye büyük önem veriliyor. Halbuki çocuklar ana dillerini
iyi benimsemedilerse, yabancı bir dili doğru dürüst öğrenemezler. "Aç
kapıyı, ört kapıyı!" öğrenmekle İngilizce veya başka bir dil öğrenilmiş
sayılamaz. Ayrıca Türkçeyi iyi bilmek, iki komşu ülke arasında dostluk
köprüleri kurulmasını sağlıyor. Türk kanallarının izlenmesi bu konuda
yardımcılık yapıyor, ama Türk Dili’nin
bu şekilde bilim açısından öğrenilmesi mümkün değil. Oysa Türkçeyi ne pahasına
olursa olsun korumalıyız. Bunun için de Türkçeyi okumak, okutmak ve öğrenmek
gerekmektedir. Kitaplardan başka Türkçe gazetelerin basılması da önemli.
Onlarda bilmece, masal ve çocukların dikkatini çekecek yazılar bulunmalıdır.
Tek sözle, Türkçeye sahip çıkmazsak, millet olarak kaybolup gideriz. Çünkü dil
bir milletin temel unsurlarından biridir. Onun için Türklüğü muhafaza etmek
boynumuzun borcudur.
-Sayın Hocam, bu durumda, ana dilimiz Türkçenin okunması için neler
yapılmalı?
-Türkçe okutulmalı ve okunmalı ama şimdiki gibi paramparça değil. Türkçeyi
okutmak için az çok araç gereç olması gerekiyor. Bizim Türkçe ders kitapları
ise artık 18 yıllık ve helvacı defterinden beter oldular. Bu kitaplar acele
çıkarıldı ve onlarla az veya çok birkaç yıl idare edildi, fakat o zamandan bu
yana bir makalelik bile ders kitabı basılmamıştır. Yani ana dilinin
okutulması için biricik şart öğrencilerin ellerine ufak bir kitap vermektir.
Onda yerli şair, yazar ve öğretmenlerin derlemiş olduğu yerli kişilerin ele
aldığı hikayeler ve şiirler tanıtılmalı. Ders kitabının yerli uzmanlar
tarafından hazırlanması gerekiyor. Bunun için yetişkin öğretmenlerin
tecrübeleri alınabilir. İçerik olarak genellikle masallar, bilmeceler,
türküler, efsaneler ama güzel Türkçe ile yazılmış eserler seçilip, çocuklara
takdim edilmeli. Aksi takdirde eski ders kitabında görülen uygunsuz metinler
olacak. Mesela, 3. veya 4. sınıfta mıydı, hatırlıyorum "Doldur nine
yoğurdu!" diye bir metin vardı. Sözde Rodoplar için yazılmış ama Türk askerin Doğu'da savaş çilesini
anlatıyordu. Yani bu kitapta Atatürk'ün resimleri atılıp, geride kalan konular
hemen hemen Türkiye çocuklarına uygun bir şekilde verilmiştir. Bu kitaplar dil
bakımından çocuklara yardım ediyor ama anlam, mana, ideolojik bakımından hayır.
Çünkü çok yerlerde noksanlıklar var. Biz bunları zamanında izledik ve yeni
kitap çıkarılmasını teklif ettik, fakat olmadı. Halbuki güzel doğa
manzaralarıyla dolu bir kitapçık yeterlidir.
-Yazılı miras olarak gelecek nesillere ne bırakmak niyetindesiniz?
-Çok şey planlaştırdım ama hiç biri gerçekleştirilmedi. Bizden sonra gelecek
nesillere, demin bahsettiğim 9. sınıf edebiyat kitabını, bir de 2000 yılında
çıkan "Atatürk'ü Andık" kitabını bırakıyorum. Onun baskı sayısı 1000
adet, fakat okurlara yeterli olmadı. Sponsor bulabilirsek, daha en az 500 adet
basılsa çok iyi olacak. Amacım "Oreşnitsalı (Hasımlar) şair Ferhat'ın tüm
eserlerini ve 1922 yılında Kırcaali'de basılan Atatürk Destanı’nı kitap halinde yayınlamak. Her şeyi
sağlığıma ve zamana bırakıyorum.
Söyleşi:
Resmiye MÜMÜN
8 Şubat 2011, Kırcaali Haber Gazetesi Sitesi
23 Şubat 2011, Kırcaali Haber Gazetesi
Няма коментари:
Публикуване на коментар